3.3.25

16 ocak 2025. bu tarihi unutmam mumkun degil. o gunden beri dunyam degisti, degisiyor. boyle bir sevgi gorulmedi. kalbimin sınırlarını asan bir sevgi.. icimde farkinda olmadigim kadar buyuk bir yer varmis bu sevgiye. sefkata. ozene. sukran duygusuna. iyi ki varsin milan. beni anne yaptigin icin, annen oldugum icin, bizi sectigin icin cok bahtiyarim.

25.6.24

biraz once 2 ay once basladigim six feet under maceram, final bolumuyle gozyaslarim esliginde sona erdi. baslarken bunu tahmin edemezdim, ama kendi hayatimla oyle paralellikler gosteren bir doneme geldi ki iyi ki tam da su anda tekrar izlemeye baslamisim. planlasam bu kadar olamazdi, biliyorum.

ilk seferkinde gibi -19 yasindaydim o zaman- bu aile, bu hikaye beni sarip sarmaladi, tanidik bir aile-arkadas gibi. yer yer dusundurttu, yer yer umutlandirdi, yer yer korkuttu ama en ilginci de bazi olaylari artik 30lu yaslarin gozluguyle bakinca hem ayni hem de ne kadar farkli gorebildigim idi..

tekrar anladim ki, beni su an oldugum yere/hayata/kisiye ve en onemlisi de sana, icimdeki umut ve cesaret getirdi. o umut ve cesaret ki annemden, babamdan ve kardesimden icime isledi. bunun icin cok mutesekkirim. ve ben de sana bunu birakabilmek istiyorum. 

ama her zaman bunu tasimak tabi ki imkansiz. insan korkuya kapilip gidip, kendini sıkısmıs/engellenmis hissedebiliyor. cunku hepimiz bu belirsiz hayat karsisinda aciz insanlariz neticede. ama bu aciziyet hali, hayatta korkunun mu yoksa umut-cesaret-sevginin pesinden mi gidecegimizi sectigimiz noktada bitiyor.

hem unutma ki: korku aklin katilidir.

insani paralize etse bile, gecip gittikten sonra sen kalmaya devam edeceksin orada..

4.1.23

elimdeki kisitli perspektiflerle en iyisini bildigim/hissettigim/istedigimi dusunuyorum. cevredeyi bir tehdit olarak algilayip, bunu bir pazarlik ya da muharebe alanina cevirmek gibi.. herkesin bir tarafi olmali dusuncesi bir tarafin galip/baskin, oteki tarafin yenik/pasif olarak goruldugu bir cerceveden bakiyor. belki oyle olmak zorunda degil, belki de tehlikede degilsin, ama niye bundan rahatsizsin?

15.10.22

ruh halim cok dengesiz. etrafim da dengesiz. sabrimizi ve sefkatimizi yitiriyoruz gibi geliyor. gerginligimin birden yuze firlamasi saniyeler icerisinde olan bir sey ve kendimi runterregulieren yapamiyorum o an icindeyken. bugun ilk defa nobette telefonda bana haksiz yere bagiran terbiyesiz ve sikik bir doktora "senin derdin ne?" minvalinde sakince cikistim. ama o kadar dolmustum ki sonrasinda, o ani sakince kotarmamin bir onemi yoktu benim icin. sonra ben de patladim birisine ve eve gelip yuksek yuksek sesle muzik esliginde bi bira acip kendimi sakinlestirmeye calisiyorum..
sinirlerim harap oluyor. serviste hasta tarafindan rassistisch beleidigt edilmem, hastanin bana saldirmasi bir yana, etrafimda surekli sikayet ve negatif seyler duyarken isten sonrasinda da huzurum yok. kardesim tarafindan terk edilmem, onun bana resmen gone girl'luk yapmasi ve bilinmezlikle gecen birkac gunden sonra, hala bir tarafim kirgin.. yine de abla olmak agir basiyor ve kirilan tarafimi duvara yasliyorum. sevdigim arkadasim g. kendini toksik bir iliskinin icinde saplamis halde ve baskalarindan bir sey duymak istemiyor. caresizlik, caresizlik, caresizlik. kendimde ve baskalarinda hissettigim sadece bu duygu. caresizlik ve mutsuzluk. neyse ki iki hafta sonra annemle babamin yanina gidecegim, benim sakin limanim ve siginagim. tum bu karisik ozel iliskiler denkleminde en masum olanlar onlar.
baskalarinin iyi olmama hali, bende onlara iyi gelme ve onlari sarsma istegine itiyor. peki onlar bunu istiyorlar mi? herkes kendi hayatindan mesul, kontrolu kendi elinde -belki bunu bilmeseler de.
bu pasif caresizlik hali beni cildirtiyor. niye? cunku duramam, cunku sikayet ediyorsan hayatindan, bir seyleri degistirmen lazim. kendin-is-es-arkadas-aile.. ben neyi degistirmek istiyorum peki?
ne kadar guclu oldugumu bana animsatan ve bana guc katan cok guzel kiz arkadasliklar edindim burada. bir yandan da bu gurbet ellerde aile duygusu yasadigim baska iki arkadasim aniden ingiltere'ye tasiniyor. ozenme ve uzuntu arasi bir duygu hissediyorum, o arkadaslarima ve kardesime baktigimda. bu sikik huysuz almanlardan ve gundelik racism'den kurtulmalarina duyulan ozenme, aramiza mesafelerin giriyor olmasina duyulan uzuntu.. 
bu saatten sonra kendimi ingilizce psikoterapi yaparken hayal etmek zor olsa da (mesela runterregulieren yerine ne diyor insan?) tekrar goc etmek de ayrica gozumde buyuyor. hos gerci, almanya benim vatanim degil, ben zaten koksuz bir insanim.
gelecek ne getirecek diye korkmuyorum eskisi gibi. bahnhof'tan klinige bisikletimle giderken almanya'ya entegre olmus hissediyorum. hala gecerli bir ehliyetim olmadigi icinse eksik.. hayat zor, otuzlardan sonra kendimi rollerime uyum saglarken de gucluk cekiyorum ama eskiden boyle bir rol bilinci yoktu bende. ne kadar hafifmis insan..
kasim sonunda terapi merkezinde yeni rotasyonum basliyor. beni ne kadar korkutsa da benim disinda herkesin gozunde "ustesinden cok iyi gelecegim" inanci var. kendi kendimi dibe cekmesem, aslinda daha memnun bir insanim. kendisiyle ve hayatla.. bir de etrafimdaki mutsuzluk ve memnuniyetsizlikle klarkommen olabilsem.
surda duygularimi bile turkce-almanca carpik sekilde ifade edebiliyorum. iste bu da benim otuzlu yaslardaki ikiye bolunmus yasamim.. ic dunyam..

8.3.22

dort bir yanimi sariyor. karanlik ve kaos. boguluyorum gibi hissediyorum. bu tanidik bir duygu ama bu kadar yogununa rastlamamistim. ayaklarim tetikleniyor. kacip gitmek istiyorum. beni kendinin yapacagina inanan bu sahiplenmecilik, iki miknatisin iki ayni kutbunun birbirini itmesi gibi bir guc uyandiriyor. itki. kafam kaldirmiyor. susmuyor ve doluyor. endiselerim buyuyerek gelecege yayiliyor, uykumu kovaliyor. bacaklarim kicima dege dege kacmak istiyorum o an'dan ve olasi gelecek senaryolardan. bu duygunun yogunlugu karsisinda yoruluyorum. ama ofke hissetmek de iyi. ofkeyi kendine cevirme ama. sucluluk duygusu zaten anne kucagindan beri tanidigin yumusak karnin. suclu hissetme. sen busun. senin durdugun yer burasi. sen bambaska birisin. sana kimse sahip olamayacak, sen izin vermedigin muddetce.

11.12.21

karanlik ve sogukta yururken tekrar dusundu: nasil oldu bu? nasil bu soguk karanlikta yuruyordu bu sabah saatinde. birazdan zamaninda gelmesini umdugu trene binerse gozlukleri bugulanacakti. sakin bir kose bulmaya calisip trende, gecirecegi 25 dakikada ufak bir kestirecekti. o hafif uykusu 17. dakikada yapilan anonsla bolunecek, anlamsiz karanligin ortasinda karsi yonden gelen trenin gecmesini bekleyeceklerdi. birkac sira ilerideki okul cagi cocuklari gulusup eglenirken, beyaz disleri karanlikta parlayacakti. niye bu kadar soguktu ki? hem bu cocuklar da neyin nesiydi? bu karanlik ve sogukta okul yollarina dokulmeleri izdirap gibi geldi ona, kendisi de bir zamanlar karanlikta uyanmamiscasina. bu kadar soguk kislari tanimiyordu ama. atkisina iyice sarinip, montunun icine gomdu kendisine. "burada bana hicbir sey olmaz." guvende olma duygusunu yitireli baya olmustu, ama insan yine de kendini tehlikelere karsi kapatacak bir kalkan ariyordu. 


kalkanlarin dusup, hicbir seyden korunamadigi anlar elbette ki olmustu. annesinin cenaze gunu, uzerine mont giymesini gerektirecek bir soguk hava olmasa da kendini ortalikta dimdizlak kalmis hissediyordu. ne bir kalkan, ne bir koruma. teni bile yokmus gibi gelmisti. neyse ki o cenaze kalabaliginda, yemeklerine ve uzuntulerine gomulen insan kalabaligi icinde hic de dikkat cekmemisti. ne acayip bir seydi. koksuz olmakla gurur duydugunu sanirken, asil simdi koklerinin sokup koparildigini anlamisti. 


trenden inince bir sigara yakti, biraz sonra ona yuklenecek gorevlerden once "sorumluluk sahibi olmama"nin keyfini cikariyordu. son dakikalar. sonra herkes ondan bir seyler isteyecekti. nasil buraya gelmisti? insanlarin fiziki olarak olmeden once, bilissel acidan coktan aramizdan ayrildiklari bu arafta ne yapiyordu? bir sekilde onun yaralarini da saran bir tarafi olmaliydi bu isin.. yoksa neden bu kadar aciya taniklik ve eslik etsin ki insan?

27.4.21

sabaha kadar ruyamda bir comarla tartistim. universitedeymisim, amfideki hocaymis bu comar ama din kulturu hocasi gibi bir seymis. sabah inanilmaz bir ofkeyle uyandim. twitter'a baktigimda ilk gordugum de onumuzdeki 17 gun boyunca "kapanma" adi altinda alkol satisini yasakladiklari oldu. icimdeki ofke hicbir yere sigmiyor, bize, ulkeye, gencligimize, yasliligimiza, gelecek nesillerimize yaptiklari her sey o kadar icime oturuyor ki bagirsam bile atamam bu ofkeyi. almanya'ya gelmek de cozum degil, gelsen de gogsune oturan bu agir tastan kurtulus yok. cunku gelmek ile gelmek zorunda kalmak arasinda bir fark var. burada sevdigin icin yasamakla, yasamak zorunda birakilmak arasindaki bu fark, almanya'ya alisma ve almanya'da yasama kararini da derinden etkiliyor. keyfimdendi sanki 27 yasinda ailemden, arkadaslarimdan, dilimden, aliskanliklarimdan kopup buraya gelmek.. keske oyle olsaydi. keske "hadi bir cilginlik yapalim ve gencken baska bir ulkede yasama deneyimi kazanalim" diyip de gelseydim. ya da "daha iyi egitim almak icin".. ama oyle degil. bizler buraya gelmek zorunda birakilmis, bir defa geldigi bu dunyada "baska bir sekilde yasamak mumkun" diyip, bunun pesinden kosmus, kendine, cocuklarina ya da henuz dogmamis cocuklarina karsi sorumlu hissedip, daha fazla sey sunmaya calismis ve buna ulasabilmis sansli bir grubuz. anne babalarimiz ise bagrina tas basip, bizleri kilometrelerce oteki bu ulkelere yolcu ediyor. iste bundandir, bu yabanci ulkede biraraya gelip iki kadeh bir sey ictigimizde gozlerimizde huzun, bogazimizda biriken laflar ve gogsumuze tas gibi oturan ofkemiz ile muhabbetimizin sonu hep turkiye'ye baglaniyor. 

17.4.21

In meinem Traum war ich im ersten Jahr der Uni, in dieser toxischen Beziehung. Ich wollte damaliges Ich umarmen und Selbstfürsorge sowie Abgrenzung fördern. Obwohl es damals weh tut, ist es befreiend, wenn die toxische Beziehungen beenden. Wie blind kann man sein, dass man sich -seinen Selbtswert- unterschätzen lässt. Durch seine bewusste sowie subliminale Verhalten habe ich jahrelang daran geglaubt, dass ich minderwertig war. Es tut mir leid für damaliges Ich, für diejenige, die daran glauben, diese wäre eine normale Beziehung. Es tut mir auch leid für meinen ersten Freund und ich hoffe, dass er mit seinem gekränkten Narzissmus klarkommen könnte. Wenn nicht, dann schade dafür, dass er jetzt ein Psychotherapeut geworden ist. 

Im Folge dieser toxischen Beziehung bin ich einfach irgendwohin reingesprungen, wenn ich mich verstanden und wertvoll gefühlt habe. Ich neigte sogar dazu, normales Verhalten der anderen zu übertreiben, da ich nicht wusste, dass eine Beziehung in einem respektvollen Umgang möglich ist. Wenn man sich selber nicht liebt, dann natürlich wartet darauf, dass die andere ihn lieben. Mir war in diesem Moment nicht bewusst, ob ich im richtigen Ort war. In Nachhinein schienen die nächste Beziehungen auch nicht so optimal. Nach der unzähligen Panikattacken, Therapie, Kämpf gegen meiner Familie, Enttäuschungen, Dienste, Uni-Abschluss usw. konnte ich endlich die Kontrolle meines Lebens übernehmen. Es war ziemlich hart und furchtbar, aber ich bin froh, dass ich geschafft habe. Wenn ich weinend aus der Wohnung meines jahrelangen Partner raus war, war es mir schon klar, dass ich geschafft habe, was Carrie nie machen können hätte. Ich konnte mich von meinem Mr. Big trennen, obwohl ich ihn immer noch liebte. Außer der Trauer hatte ich ein kleines Gefühl der Erleichterung und ich habe mich an diesem Gefühl fest gehalten. Ich habe geweint, vermisst aber diese Beziehung war "No-Go". Obwohl wir damals alles versucht haben, diese Beziehung zu ermöglichen, hat dieses große Klischee Recht: Liebe ist nicht genug.

Nun, jetzt werde ich in ein paar Monaten 30 und verheiraten. Mit einem Mann, auf den ich mich verlassen kann.. Wie erleichternd, wenn man sich selbst liebt -ohne zu erwarten, dass die andere dies tun. Wie turbulent und durchwachsend ist das Leben..

16.3.21

bir yil sonra tekrardan aile evi. ne kadar zor bir yildi. ozlemden geberecegimi sandigim gunler. uykumdan aglayarak uyandigim ruyalar. kaybetme korkum. onlari kaybetme korkumun gerceklige yaklastigi anlar. onlarsiz ne kadar cocuk ve aciz bir yanim oldugunu bir kere daha anlamak. gidemeye gidemeye en sonunda gerceklikten kopmak. aklin oyunlari ne fena.. kendini nasil da kandiriyor.

eteklerimizdeki taslari dokuyoruz. sevgimiz hep baki. ama sen neden bu kadar sinirliydin baba? canin neye sikkindi, is miydi, para miydi? hayir. peki ben miydim buna sebep baba? niye oyle ongorulemez bicimde patlardin aniden, korkuyla saklanirdim ben de. peki arabadan ofkeyle firlayip niye o cocugu dovdun ki baba? onun anne babasi bile yoktu. cevap yok. onun da vicdani aciyor ama. gozlerini kaciriyor. bana yogurt uzatiyor "yer misin?". yerim baba, ama otur anlat, dedem mi doverdi seni? dovmedi ama dedem seni. anneni dovuyordu, gozunun onunde. ah o annen. ne kadar cefakar bir kadindi babaannem. bir o kadar da zor bir insandi dedem. simdi daha iyi anliyorum neden bu kadar sinirliydin babana. belli bir yasa gelince de yeter dedin ve onune ciktin dedemin. "artik dovemezsin annemi". sonra 5 oglan el ele yaptiginiz o evden kactin gittin. ufacik yasinda yatili okula ve sonrasinda istanbul'a.. ne kadar acayip bir insansin baba. taksi soforlugunden garsonluga degisik pek cok isle hep kendi parani kendin kazanmissin. istanbul'da kah acayip kah elit ortamlara girmissin. koyden cikip kendini nasil da gelistirmissin. ama konusmazsin, duygularindan hep kacarsin. bu da senin cozumun.

beni cok istemissin, bugun bunu ogrendim. ben hep, annemin motivasyonuyla dunyaya geldigimi saniyordum. meger erteleyen annemken, sen "yeter artik, baba olmak istiyorum" demissin. bugun bunu duydum ya, o kadar mutlu oldum ki.. ama sen gozlerime bakamadin, utandin, onundeki sudoku'ya egildin. annem anlatmaya devam etti. cok heyecanliymissin annem hamileyken bana. ve ben dogdugumda da.. hastaneden cikacagim gun arabayi yikatmissin, temiz bir sekilde karsilamak istemissin beni. ozenmissin. evi gezdirmissin, kucaginda ben, gozlerim nesneleri algilayamiyor bile. demissin ki "bak bu guzel cicegimiz, buna zarar vermek yok". yillar sonra o cicegin dalini koparip da elektrik prizine sokacagimdan, bana elektrik carpacagindan habersiz.. dusunemezdin tabi ki neler yapacagimi. hemen konustun, hemen yurudun, yerinde durmadin diyor annem. sizleri dinlerken, o korkan cocuk cekildi sahneden, sevilen ve istenilen bir cocuk oldum aniden. sarildim, simsiki. seni sevabinla gunahinla kabul ettim. beni kabul ettigin gibi. ta en basinda.. beni hic tanimadan...


"ben cok ozur dilerim. ben boyle davranmamaliydim. anlayisla karsilamaliydim."

neyden bahsettigini biliyorum ama yine de soruyorum. ne icin ozur diliyorsun anne? a. konusunda, ben sana yanlis davrandim. kalbim cizliyor. aklima ne yardan ne de serden vazgecemedigim o zamanlar geliyor. "olsem de kurtulsam. birisini secmek zorunda kalmasam" diye dusunuyordum o zamanlar. panikataklar beni asla yalniz birakmiyordu. annesini seven bir evlat olarak nasil agir sucluluk duygulari tasiyordum. cunku bana "beni oldureceksin" diyordu. ah canim annem. asla hayal edemezdin ki sen boyle bir sey. senin o saf kalbin kendi gibi bir hikaye ummustu benim icin de. bilemedin ki ben kendi yolumu kendim cizmekte diretecektim. simdi, yillar sonra, beraber gelinlik bakarken, birden benden ozur diliyorsun. yillar onceki tavrindan dolayi. yaptiklarindan ve soylediklerinden. sen ne kadar yuce bir insansin, incesin, bunu yillarca kalbinde agirlik olarak tasimissin.. ve ozur dilemekten gocunmuyorsun. icimde duygulara dair bu kadar yogunluk varsa bu senin sayende. benimle konustugun, beni boyle yetistirdigin icin.. sonra devam ediyorsun. "ben donmeyecegini biliyorum zaten" diyorsun, birkac yil sonra ulkeye geri donecegimi sanan akrabalarin aksine. sesinde ne uzuntu ne de sitem var. aksine tekrar gecmisindeki bir hatayi dile getiriyorsun. "babanla seni daha onceden desteklemeliydik, daha onceden gitmeliydin" diyorsun. gulumsuyorum. "daha once gitseydim belki b. ile yolum kesisemeyecekti" diyorum. ben pisman degilim, sen de olma. sen beni suclamiyorsun, ben de suclu hissetmemeliyim. sizi terk edip gitmisim dusuncesiyle gelen sucluluk duygusunu kovusturuyorum. kimse kimseyi terk etmedi. asil biz birbirimizi daha da iyi bulduk. bir yil gorusemedikten sonra, eteklerimizdeki taslar dokuldukten sonra daha da anladik birbirimizi. daha da kavustuk. 




21.1.21

omuzlarimdaki yuk gitgide beni asagiya cekiyor, hissediyorum. haftalardir mesai baslangicinda gidiyorum ise, yine de yetistiremiyorum. 

3.7.20

k.

"annemin yanina gidecegim" dedi. kendi annemin kanser tanisi aldigini ogrendigim gun agladigimda ve "herkesin annesi kendisi icin biriciktir ve degerlidir" dedigimde, "seni anlayamiyorum" demisti. o yuzden "zorunluluktan mi bu ziyaret?" diye sormadan duramadim. ve basladi anlatmaya:

- onu ziyaret etmezsem laf soyluyor. telefonla aradigimda da konustugum sure uzerinden degerlendiriyor her seyi. her gun 5 dk arasam bir degeri olmaz mesela. 1 saat konusmamiz lazim telefonda, asagisini aramadan saymiyor. konustugumuzda da benim ilgilenmedigim konulardan bahsediyor ya da beni elestiriyor. isten cikip da 8'de eve gittigimde artik kafam kaldirmamis oluyor. yillar once, oglum daha cocuktu, beraber tatile cikmistik annem-ben-oglum. tatil yerine varir varmaz soyledigi sey ne oldu biliyor musun? sen yanlis adamla evlendin dedi. ben ona sikayetci olmuyordum ki kocam soyle boyle diye. ki ben kocami cok seviyorum. tatilin direkt basinda tuttu bunu soyledi. bir hisimla odadan cikmistim. boyle seyler beni uzaklastirdi. icimden gelmiyor. ne ziyaret edip gormek ne de aramak istiyorum. neyse ki 600 km otede oturuyor. aslinda ne biliyor musun? aslinda baskalari icin boyle uzerime geliyor. baskalarina bakin kizim beni her gun ariyor ya da kizim ev satin aldi demek istiyor aslinda. kendi istediginden degil, baskalari icin yasiyor. ama babama demans oldugu zaman cok iyi bakmisti. o zamanki hakkini yiyemem.

24.4.20

kendi kendimi bir degirmende dondurup de sikistirmam yetmezmis gibi bir de corona yuzunden iyice eve kapanip, anksiyetemin tavan yaptigi zamanlari yasiyorum. elimi suraya koysam, orasi huzursuzlaniyor, bu esnada ayaklarim yere carparak imdat diyor. alkol, sigara ve ilaclar. olan biteni neyle atlabilirim bilmiyorum. 30 yasinda entzug yasiyor olmak da apayri bir konu. gunduz ailenizin iyi doktoru ve psikiyatristi, ama aksamlari kendisi sizin yaptiklarini yapmaya devam ediyor. ne kadar da iki yuzlu bir sey.

o degil de tum bu corona olaylari cikmasa evlenecektim ben. bu olay arada iyi kaynadi.

22.1.20

topuklarimi kicima vura vura kactim isten ve yine buraya geldim. bu donguden nefret ediyorum. isimi sevmiyorum. istedigim alanda calisirsam, daha insani kosullarda calisirsam, almanya'da yasarsam isimi severim sanmistim ama olmadi. gercekten zorlaniyorum tutunmakta. buraya her geldigimde duygularim iyice karmasiklasiyor: neden gitmek zorunda kaldigimin ofkesi, buraya duydugum ozlem, buradaki insanlara ve adaletsizlige duydugum ofke, burada hissettigim "tanidiklik" ve "yuva" duygusu.. en nihayetinde bunlar toplanip, donus gunumde havalimaninin pasaport kontrolunde kocaman bir yumru olusturuyor bogazimda ve gozyaslarima hakim olamiyorum. ucak yolculuguyla hic problemi olmayan bir insanken artik bir ilac veya icki ile sakinlesmem gerekiyor, yoksa koltuklarin arasina sikismis bacaklarimda biriken kinetik enerjiyi durduramiyorum. havada patlamamdan korkuyorum.
tum bunlarin yani sira her geldigimde daha da yaslanmis ve yalnizlasmis gorunen ailem, biraz daha cirkinlesen sehir hayati, calisma hayatlarindan surekli sikayet eden arkadaslarim, daha cok ucurum olusturan ekonomik sartlar.. hicbir sey kolay degildi bence. ne burada ne de orada olmak.
orada olmak icin cesaret ettigim icin seviniyorum. ama sonuctan yine de memnun oldugum soylenemez.
isimi ne zaman sevecegim? 
isimi sevmemek beni ne zaman rahatsiz etmeyecek?
calisma hayatina girdigimden beri bir hayal kirikligi oldu doktor olmak. ona ya cok anlam yukleyip, kendimden gercek ustu beklentilere giriyorum: insanlarin hayatini degistirecek adimlar atmak, isinde cok basarili olmak gibi
ya da tam tersine "aman ya is bu, para kazanmak icin bir arac" diyip onu hafife aliyorum ve sikinin ucuyla is yapan birisiymis gibi hissediyorum.
su an yazarken fark ettim ki sanki "is"i hafife almanin sonucunda daha az kotu sey oluyor, onu yapmak daha mantiklisi.
yani ne var, hastaneyi mi kurtaracaksin?

isini yap gec, icine sinsin, o kafi.

ama iste o da icime sinmiyor.

3.12.19

anksiyete: eski dusmanim tankla gelmis.

gelecek, simdi, gecmis, umut, korku, endise, pismanlik.. hepsi birbirine girdi bu anne evinde. annem hasta, tedavisinin 2. ayinda. ben calisiyorum, is yerinde 5. ayimdayim. 30 yasima bir yildan az kaldi. herhalde evlenip coluk cocuga karismis olurum diye ongordugum 2020 yilina ise 1 aydan az sure.

eski dostum anksiyete beni anne kucaginda yakaladi yine. annemin bu hastaligi bana ebeveynlerimin artik yaslanmis olduklarini kanitladi. once beyaz saclari ve alninda derinlesen kirisikliklar cikmisti, simdi de hastaliklar.. olume hic hazir degilim, o yuzden onu yoksayalim, lutfen! peki ben? ben de yaslandim, sacimda beyazlar, alnimda kirisikliklar, gittikce babama benzeyen uyku duzenim, oysa ben gittikce anneme benzemek isterdim: ic huzuruyla sakince duran..
hala kocaman bir bebek gibi agliyor ve sizlaniyorum. korkuyorum, delilercesine. gecenin bir yarisi uykum kaciyor ve atlar kosturuyor kafamda: ya anneme bir sey olursa, ya da babama.. kac izin gunum kaldi, atlar ilk ucaga gidebilir miyim yanlarina, kenarda kosede yeterli param var mi, isi birakir miyim acaba.. onlari alip bir fanusa koymak istiyorum. geceleri yatakta anne babamin sevgisinden gozlerim doluyor, bu sevgi beni korkutuyor, onlari kaybetmek ya da onlara bir sey olacak korkusu beni mahvediyor.
isimi sevmiyorum. isimi seviyorum sanmistim ama ben calismayi sevmiyorum. ya da en azindan simdilik.. insanlari seviyorum ama dile hala yeterince hakim goremiyorum. her sey gozumde 10 bin kat daha buyuyor. oysa durup bir gelsene kendine, salak misin, niye eziyorsun ki kendini: daha birkac sene once ogrendigin bir dilde, yabanci bir sehirde, psikiyatrist olarak calisiyorsun. olay her zaman konusabilmek degil, bir dokunus bir bakisla da anlatiyorsun. bunca hasta sana minnet duymadi mi? neden bunu goremiyorsun?
goremiyorum iste. anne babamin sagligi icin endiselenmenin sacmaligini goremedigim gibi.
annem diyor ki: inancli ol.
onu becerebilsem zaten ic huzurum olurdu. olay onu sorgulamaya basladigim anda, uzgunum, cok gec.
30 yasina geldim ya. kocaman oldum. ama hala bir cocuk gibi korkagim. niye? ne faydasi var ki? al iste, hasta bir kadini endiselendirdim, babama karsi sabirsizca sesimi yukselttim. peki niye? zaten birkac gun sonra binlerce km oteye gidecek olan da sen degil misin? sensin.
eski dusmanim endise tekrar sahnede. sana teslim olmak istemiyorum. kah uykusuzluk, kah sabirsizlik, kah mutsuzluk, kah kararsizlik, kah olumsuzluk, kah icki, kah ilaclar, kah sigara olarak karsima cikiyorsun. bunlarin hepsi seni yoksaymak icin. hepsi en nihayetinde "uyuyabilmek" icin.

ben bu sefer uyanmak istiyorum ama.
bu korkunc aliskanliktan, bu korkunc dusmandan kurtulmak degil.
kurtulamayacagimi biliyorum cunku. o, orada, her zaman, pusuda.
onu selamlamak istiyorum. icimdeki karin agrisina yol acmasina izin vermeksizin, onu yutup sonra sindirmek istiyorum. sonra da atmak.. kabul etmek ve gitmesine izin vermek.
tipki hayatin bana getirdigi diger her sey gibi..

sukretmek istiyorum. unuttugum tum guzellikleri, icimdeki tum yaraticiligi, gozlerimdeki isiltiyi tekrar bulmak istiyorum.
bunu o kadar uzun zamandir yapmiyorum ki nereden baslarim bilmiyorum.
tekrar kitap okumaya basladim, belki ic sesimi, ic cumlelerimi bulurum diye..

kendimi sevmek istiyorum. kendime kizmamak, kendimi kizdirmamak, keyfimi ve keyfini kacirmamak, bir kere de bok etmemek istiyorum.
bunu yillardir istiyorum ama bir turlu basaramiyorum.
seni severken, kendimi de severim sanmistim, yanilmisim.

derince nefes almak istiyorum
ic huzurumu bulmak istiyorum
kok salmak, kokumu guclendirmek istiyorum
tutunmak istiyorum
hayata
unutmak istiyorum
endiselerimi

11.11.19

benim en guclu yanim megerse annemmis.. dalgali bir halde ilerleyen iliskimizin geldigi son nokta bu. ona olan sevgimden gozlerim doluyor. nasil bir superkahraman, nasil iyi bir insan o.. boyle bir insan beni yetistirdi, ben en yakindan onu izledim, ondan ogrendim pek cok seyi.. ne buyuk sans!

benim en guclu yanim annemmis. icimdeki bitmeyen firtinayi sakinlestirebilen, beni gercekten dinleyen oymus. kahroluyorum onu bu halde gormeye. benim ona ihtiyacim var. ben guclu degilim o kadar, paramparca olurum.

sacinin bir teline zarar gelse dunyalari yikmak istedigim canim annem, simdi saci yok, vucudu dokuluyor ama hala guclu duruyor. inancindan aldigi o gucu, (umarim ki) hic yikilmayacak.

benim en guclu yanim annemmis ve ben bunu annem kanser olunca anladim. aramizda 2 saat ve binlerce kilometre var. sonunda hayatim yoluna giriyor derken hic beklemedigim bir yerden darbe aldim. en hassas noktamdan, guc buldugum yanimdan.. 

14.7.19

yarin yeni bir baslangic. kendime cok kiziyorum ama inanilmaz da korkuyorum. niye korkuyorum?! neler basardim ben, geriye bakip kendine "aferin be!" demektense, neden bu korku? neden bu gozyaslari? koskoca kadin olup, hala neden cocuk gibi korkuyorum? kendimi sakinlestirmek icin neden baska seylere sariyorum? bu hayati ben istedim. bu hayat icin cok seyden vazgectim. bu hayati ben hak ettim. hak ettigim seyler sonunda basliyor. ve korku degil, heyecan, merak ve daha fazlasina ihtiyacim var. bunlarin ortaya cikmasina, beni yukseltmesine ihtiyacim var. 29 yasina girmenin esigindeyken, sakinlemeye, gulumsemeye ihtiyacim var. ve ben bunu yapacagim.

"seninle gurur duyuyorum. hic bilmedigim bir dili ogrendigin, calisip para kazanmak kariyerinde ilerlemek varken hepsini bir kenara itip sifirdan baslayabildigin, basina gelen turlu haksizlik ve zorluklari gogusleyebildigin, cocuklugundan beri hayalin olan ise baslayabildigin, calistigin ortamda kendini kisa zamanda sevdirip, caliskanliginla ovguleri toplayabildigin icin.. en cok da herkesten ve her seyden uzak oldugun bu yerde her gun, her an hayatta kalma cabasi verdigin icin."


sonunda psikiyatrist oluyorum. kendime 28. yas gunu hediyem de bu olsun: hayallerimin gerceklesmesi.

13.3.19

her seyin basladigi yerde duruyorum ve durmadan agliyorum. gecmise ve koklerine ozlem, 30 yas krizi, gelecek kaygisi, sevdiklerini kaybetme korkusu, aklini kaybetme cekincesi.. her sey birbirine karisiyor. sadece sizlaniyorum ve agliyorum. kocaman bir bebek gibi. korkuyorum. oysa biliyorum, daha onceden de boyle sizlandim ve agladim. ama bunun bana hic yardimci olmadi. aksine kendi ayagima celme taktim, yere dustum ve cevremdeki insanlara yuk oldum.

simdi ikinci bir sefer benzeri bir durumdayim. ayni hataya dusmemek, kendimi paralamamak, an'i zehir etmeden, keyifle ve yavasca yasamak niyetindeyim.

her seyin basladigi yerde duruyorum ve heyecanlanmak istiyorum. gecen yaz gidemedigimiz tum parklara bu yaz gitmek istiyorum. gecen sene dinleyemedigimiz tum konserleri bu sene dinlemek istiyorum. gecen sene goremedigimiz tum sehirleri bu sene gormek istiyorum. gecen sene agladigim gibi bu sene de aglamak istemiyorum. gecen sene uzuldugum gibi bu sene de uzulmek istemiyorum. gecen seneki yaptiklarim yeter. ben artik her seyin basladigi yerde duruyorum. yeni baslangiclara yol aliyorum.

dramaya gerek yok. ama hakkini de yiyemem gecen senenin: belki de tek iyi yani, sevdiklerimle gecirdigim o guzel anlardi.. oysa bu anlar bitmedi. rhine'in kiyisinda, stadtpark'ta, dom'da yeniden yasanacaklar. seninle, annemle babamla, kardesimle.. eski ve yeni arkadaslarimla.. bu yeni hayatimin baslangici. nadir hoca belki de en dogru seyi soyledi: yerinde baskasi olsa aklini yitirecegi bir savasta direndin sen.

ozgurlugun, kahkahan, nesen, hayallerin, yeteneklerin, sagligin, mutlulugun, huzurun ve gelecegin icin sen bu baslangici yaptin. sen kabina hicbir zaman sigmadin, unutma. telaslanma. korkma. sadece hevesli ve heyecanli ol.

25.2.19

"benden daha derin dusunebilenleri, daha iyi yazanlari, daha iyi cizenleri, daha iyi kayak yapabilenleri, daha iyi gorunenleri, daha iyi yasayanlari, daha iyi sevenleri kiskaniyorum. masamda oturmus, gokyuzunu calkalayip mavi-beyaz bir kopuge ceviren buz gibi ruzgariyla, parlak, tertemiz ocak gunune bakiyorum. kurusunlar diye perde cubuguna astigim naylon coraplarin piriltili ipciklerine takilip caprazlama masaya vuran gunes isigini gorebiliyorum. sirf gorme sinirlerine sahip oldugum ve onlarin algiladiklarini kagida dokebildigim icin bile degerli sayilirim sanirim. ne aptallik!"

*

"benim hayatimin amaci ne ve onunla ne halt edecegim? bilmiyorum ve korkuyorum. asla istedigim butun kitaplari okuyamayacagim; olmak istedigim butun insanlar olamayacagim ve yasamak istedigim butun hayatlari yasayamayacagim. kendimi istedigim butun becerileri edinecek kadar egitemeyecegim. bunlari neden istiyorum? hayatimda mumkun olan zihinsel ve fiziksel tecrubelerin tum renklerini, tonlarini ve cesitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum. ve korkunc derecede sınırlıyım. yine de gerzegin teki degilim: yavan, kor ve aptal degilim. gunlerini tekerlekli sandalyede geciren kolsuz, bacaksiz bir gazi degilim. ayagini suruye suruye akil hastanesinin kapisindan cikan o mongolumsu ihtiyar adam degilim. ugruna yasayacagim cok sey var, yine de anlasilmasi mumkun olmayacak kadar hasta ve uzgunum. belki bu hislerimi secenekler arasinda karar vermek zorunda kalmaktan duydugum nefrete dayandirabilirsin. belki de herkes olmak istememin sebebi budur -kimse beni ben oldugum icin suclamasin diye. kendi kisilik gelisimimin ve felsefemin sorumlulugunu ustlenmeyeyim diye. insanlar mutlu --- bu, kendi payindan memnun oldugun anlamina geliyorsa: acayip ya da istirapli uclari, merak edecek ya da soru soracak alani olmaksizin, tam da kendi sekline uygun bir cemberin icinde debelenip duran kanaatkar biri gibi rahat hissetmek. ben memnun degilim cunku benim payim sınırlı, tipki digerlerininki gibi. insanlar ihtisas yapiyorlar; insanlar kendilerini bir fikre adiyorlar; insanlar "kendilerini buluyorlar". ama kendini bulmaktan gelen asıl memnuniyet, boyle yaparak yalniz gulunc oldugunu degil, bambaska bir sekilde gulunc oldugunu kabul ettigini bildiginden, golgede kaliyor. ofkeli miyim? evet. neden mi? cunku tanri olmam -ya da siradan bir kadin-veya-erkek- ya da aslinda herhangi bir sey olmam mumkun degil. ben hissettigim, dusundugum ve yaptigim seyim. varligimi yapabildigim olcude etraflica ifade etmek istiyorum cunku varligimi ancak bu sekilde canli tutabilecegim fikrine kapildim. ama neysem onu ifade edeceksem, bir hayat standardina, bir sicrama noktasina, bir teknige ihtiyacim var - kendi kisisel ve acinasi kucuk kaosumu gelisiguzel ve gecici de olsa yerli yerine koyabileyim diye. bu standardin ya da sicrama noktasinin ne denli sahte ve dar goruslu olmasi gerektigini yeni yeni anliyorum. yuzlesmekte zorlandigim sey tam da bu iste."

*
"yazmak istiyorum cunku hayatin aktarimi ve izahini saglayan yollardan birinde one cikma istegi duyuyorum. yalnizca yasamak gibi muazzam bir isle tatmin olamam. hayata sonelerle ve sestinalarla hukmetmeli ve 60 watt'lik ampulle calisan kafam icin sozlu bir isik kaynagi yaratmaliyim. ask bir düştür ama ona inansaydim kendimi bile bile onun kollarina birakirdim. simdiyse her sey kanyonun dibindeki bir kaya parcasi gibi uzak, acinasi ve soguk - ya da pembe bir kizilcik agaci gibi sicak, yakin ve dusuncesiz geliyor. tanrim, duzgunce ve zekice dusunmeme izin ver; gunun birinde kim oldugumu ve hic sorgulamaksizin dort yillik bu yiyecek, gida, sinav, odev yiginina neden teslim oldugumu anlamami sagla. yorgunum, siradanim ve artik yalnizca az konusan biri degil, durmadan kendini tekrar eden biri haline geliyorum. yarin ölüme yaklasan yeni bir gun (ki bu benim basima asla gelmeyecek cunku ben kursun islemez birisiyim). portakal suyu ve kahve esliginde bir ceninin intihari bile goz kamastiriyor."

*
"ozverili olmamaliyim; kendi ozbenligimi gelistirmeliyim."

*
"var olmadigini kendime bile yeni yeni itiraf etmeye basladigim bir sey icin yas tutuyorum: anne sevgisi. yaptigim hicbir sey (evlenmek, "benim bir kocam var bu yuzden senin sevgine ihtiyacim yok" demek, yazmak: "bak senin icin bir kitap yazdim, senin bu, artik benimle gurur duyabilir, beni sevebilirsin" demek.) onun bana karsi olan sevgisizligini degistirmeyecek."

*
"ona bir basaridan bahsetmek neden boylesine yetersiz: cunku tek bir basari asla yeterli degildir: sevdigin zaman, ona suresiz olarak sahipsindir. onayladiginda, yalnizca tek eylemleri onaylarsin. yani onay ancak kisa surelidir." 

*
"sorun yaratiyorum. simdiki zamana hurmet etmiyorum."

*

yillar once basladigim sylvia plath'in gunluklerini nihayet bu adana gezimde bitirdim. birkac yila yayarak okudugum bu kitabin, son kisimlarinda (intiharindan 5-6 sene onceki zaman dilimi) yazarligi nasil da hastalikli bir takinti haline getirdigi, icine nasil da kapadigi, bastirmaya calistigi (annesine ve esine karsi olan) ofkesinin altinda ne kadar ezildigi acikca gorulebiliyor. yazik. ingiltere'ye tasinmadan evvel terapistiyle kat ettigi ilerlemeler ve psikoloji hakkinda kendisini gelistirmesi devam edebilseymis, belki de bambaska bir sylvia plath biyografisi beklermis bizi.

kendini kisitlayip, yazmak/bir seyler uretmek icin zorladigi zamanlar nasil da yok etmis aslinda kendisini. bir yandan da insan onun kelimeleriyle bu takintilarini okudugunda "aman be! yazamiyorsan yazma, baska yollar dusun" diyesi geliyor. oysa yazmak, sadece yazar olmak degildi onun icin. benim doktor olmamin altinda nasil bir kabul ve sevgi gorme arzusu, kendini kanitlama istegi gibi degisik etmenler varsa, sylvia plath'te de vardi iste. cok dogru bir annenin, yanlis yapa yapa ogrenen kiziyiz ne de olsa..

11.2.19

turkiye'ye buyuk umutlarla doneli bir yil olacak bu ay sonunda.
buyuk umutlar, buyuk korkular ve buyuk cesaretle..
her iste bir hayir vardir diyerek gecirdigim ve ailenin, sagligin, sevginin her seyden onemli oldugunu anladigim bir yil. artik o buyuk adimlar atilacak, o guzel insanlar o guzel atlara binip gidecekler.
umarim.

17.1.19

eskiden annem beni anlamiyor diyordum da aslinda ben onu anlamiyormusum. hayati hep kendimle alakali bir kavga haline getirmisim, oysa elimde cok kiymetli sanslar varmis. herkesin kendi sevme bicimi olabilecegini goremeyecek kadar kendi sevgi tanimima kafayi takmisim. 4 yasindan beri kendimi ailemden ayri gormem, yakin zamana dek devam etmis. ben kendimi bir turlu onlari ailem olarak kabul edememisim. tum kavgalarimiz, surtusmelerimiz, kirginliklarimiz, asiliklerim.. bundanmis.

babamla belki kavgali oldugumuz donemler icin biraz hak verebilirim, ama annem bunlari hic hak etmemis. hayatimda gordugum en sabirli, guzel kalpli, iyi niyetli, caliskan, durust ve iyimser insan. ben ise bir turlu onun kadar sakin ve iyimser kalamayan kizi.. acaba tum bunlar henuz 15 aylikken krese baslamam, bir turlu attachment'imi kuramamamdan mi kaynakli? terapistin soyledigi bu olmustu: bu anksiyetem, kaybetme korkum, annemden erken yasta ayrildigim icinmis.

neyse ne, olan oldu fakat ben kendimi artik bu kadar hirpalamak istemiyorum. annem gibi sakin kalabilmek istiyorum. biraz tevekkul. ama kime?

hayati hem ciddiye alip, hem de basima gelenlere sabretmek, her seye ragmen gulumseyebilmek istiyorum.
annem gibi.

7.12.18

Letter to my Daughter.

"basina gelen butun olaylari kontrol edemeyebilirsin, ancak bunlarin senden bir seyler almasina engel olmayi secebilirsin. birinin bulutundaki gokkusagi olmaya calis. sikayet etme. hoslanmadigin seyleri degistirmek icin her turlu cabayi goster. eger bir degisiklik yapamiyorsan, dusunce seklini degistir. yeni bir cozum bulabilirsin. asla sizlanma. sizlanmak, bir zalime etrafta bir kurban oldugunu haber verir."

"thomas wolfe'un amerika'nin buyuk romaninin basliginda yazdigi gibi "yuvana donemezsin". kitabi sevmeme ragmen basligina katilmiyorum. ben bir insanin yuvasini asla terk edemeyecegini dusunuyorum. insanin yuvasinin golgelerini, hayallerini, korkularini ve ejderlerini teninin altinda, gozlerinin bir kosesinde ve muhtemelen kulak memelerinin kikirdaginda tasidiklarina inaniyorum. (...) cogu insanin buyumedigine inaniyorum. park yerleri buluyor ve kredi kartlarimizin borclarini oduyoruz. evleniyor ve cocuk yapmaya kalkisiyoruz ve buna buyumek diyoruz. bence asil yaptigimiz sey yaslanmak. yillarin birikimini bedenlerimizde ve yuzlerimizde tasiyoruz ama genellikle kendi benliklerimiz, icimizdeki cocuk, hala bir manolya kadar masum ve utangac. cok bilgili ve kulturlu davranislar sergileyebiliriz, ama ben inaniyorum ki kendimizi en cok, kendi icimize girdigimiz ve ait oldugumuz bir yeri, belki de gercekten ait oldugumuz tek yeri, yuvamizi buldugumuz zaman guvende hissediyoruz."

"acimasiz bir durustlukten bahsetmiyorum. hicbir konuda acimasizliktan soz etmem. ama durust olmak insani fevkalade ozgurlestirir. insan bildigi her seyi soylemek zorunda degildir, ancak soyledigimiz seylerin dogru olduguna dikkat etmemiz gerekir."

"bagimsizlik sert bir icki gibidir; gencliginizde icecek olursaniz, beyin uzerinde taze sarapla ayni etkiyi yapabilir. tadinin guzel olup olmamasi onemli degildir, insanda bagimlilik yaratir ve her kadehle birlikte icen kisi daha fazlasini ister."

"wilkie, 'simdi su koltuga otur, iste sana sari bir bloknot ve tukenmez kalem. senden sukretmen gereken seyleri yazmani istiyorum,' dedi.
'wilkie ben bundan bahsetmek istemiyorum, sana delirmek uzere oldugumu soyluyorum.'
'once sana yazmani soyledigim seyleri yaz ve tum dunyada bir koruyu ya da bir senfoniyi ya da aglayan bebeklerin sesini duyamayan milyonlarca insani dusun. duyabiliyorum, tanriya sukur, diye yaz. sonra bu sari bloknotu gorebildigini yaz ve tum dunyaya bir selaleyi, ciceklerin actigini veya sevdiklerinin yuzunu goremeyen milyonlarca insani dusun. gorebiliyorum, tanriya sukur, diye yaz. sonra okuyabildigini yaz. tum dunyada gunun haberlerini, evden gelen bir mektubu, yogun bir caddedeki dur isaretini okuyamayan milyonlarca insani dusun ve..'
wilkie'nin talimatlarini dinledim ve sari bloknotun ilk sayfasinin son satirina ulastigimda, bu delilige neden olan sey silinip gitmisti.
(..) herhangi bir sey yazmaya karar verdigimde, aldigim tum ovgulere ragmen icimi bir guvensizlik duygusu kaplar. eyvah, simdi bir sarlatan oldugumu, gercekten yazi yazamadigimi, iyi yazi yazamadigimi anlayacaklar, diye dusunurum. perisan bir duruma gelirim ve sonra, yeni bir sari bloknot cikarir ve o bos sayfaya yaklasirken, ne kadar sansli oldugumu dusunurum.
hayat gemim, sakin ve yumusak denizlerde yurumeyebilir. yasamimdaki mucadeleci gunler parlak ve umut vaat edici olmayabilir. firtinali ya da gunesli gunlerde, muhtesem ya da yalniz gecelerde, minnettar tutumumu her zaman korududm. karamsar olmakta israr etsem bile, her gunun bir yarini vardir.
bugun cok sansliyim."

"her seyi bilmek zorunda olmadigimi dusununce rahatliyorum. sadece bildiklerimi bilmenin yeterli oldugunu ve bildiklerimin her zaman dogru olmayabilecegini hatirlatiyorum kendime.
sevdigim birinin kaybinin ardindan kendimi ofkeyle dolu buldugum zaman, tum ilgi ve sorularimin merhum sevdigimden ogrendiklerime veya ogreneceklerime yogunlastirmam gerektigini kendime hatirlatmaya calisiyorum. iyi bir hayat yasamam konusunda bana yardimci olabilecek ne birakmis bana?
daha nazik, daha sabirli, ve daha comert,
daha sevecen, daha kolay gulen, 
durust gozyaslarini kabul etmeye daha hazir olmayi ogrendim mi?
vefat eden sevdiklerimin bana biraktigi mirasi kabul edersem,
onlara sevgileri icin, tanriya da onlara verdigi hayat icin
tesekkurler, diyebilirim."


12.11.18

kendime not:

sessizlik her seyin ustunu ortebilir. ama susma. konus.
ne kadar konusulmayan duygu varsa hepsi en olmadik yerden patlak veriyor. (bkz. wanderlust s01e05)

odadaki fili gormezden gelmek adina, kendine yeni problemler yaratma.
ozellikle cevrende seni seven insanlara bu yuzden catma.
annenle aran iyi, babanla iyi, sevgilinle iyisin, kardesinle iyisin.
donup de bunlara bok atma.

bagir, agla, yastiklara yumruk at.
konus, dusun, dinle.

8.10.18

letzte 4 Monate

Ich hab viele Ebene der Warterei erlebt. Ab und zu hatte ich unruhigene Nächte. Zu viel Tränen, zu wenig Glück.. Es ist ca. 4 Monaten lang her, dass wir um das Visum beworben haben. Ich glaube, das ist unsere Herausforderung. Warten ohne zu arbeiten ist eine große Problem für uns, weil wir an das Arbeiten gewöhnt sind. In dieser Zeit habe ich Drogen, Medikamenten oder Alkohol genommen, um mich zu beruhigen. Ich hab mich geschadet -und natürlich meine Familie und ihn. Ich hab mich von meinen Freundinnen entfernt. Ich habe mit niemandem sprechen wollen. Deshalb habe ich mich tot gestellt. Nur mit meiner Schwester, Mutter und B. konnte ich sprechen.

Zuerst war es alles in bester Ordnung. Dann hat es nicht geklappt. Wenn ich am Sommer 2018 gedacht hätte, hätte ich angenommen, dass ich und B. in Deutschland sein würden. Leider sind wir immer noch hier und meine Hoffnungen auf unsere neue Lebens baut tagtäglich ab. Ich muss mich jeden Tag zwingen zu erinnern: Was habe ich erreicht? (Du bist viele Vorstellungsgesprächs eingeladen worden und du hast mit ihr auf Deutsch gesprochen!) Wie schnell konnte ich Deutsch? (Ungefähr dauert es 1 Jahr, um das B2-Niveau zu erreichen.) Außer dem Visumsprozess, wie glücklich bin ich? (Du bist sehr glücklich und verliebt in ihn. Auf ihn kannst du Häuser bauen- jedenfalls!)

Ich versuche, zweimal pro Woche Joga zu machen, das Rauchen (besonders Gras) aufzugeben, mich mit Menschen, die auf mich positive Wirkung haben, zu treffen und vor der Zukunft kein Angst zu haben. Das ist mein Leben, ich hab meine Wahl und ich muss mehr warten. Mal sehen..

25.8.18

o kadar uzun zamandir bekliyorum ki neyi ve neden bekledigimi unuttum. o bekledigim sey oldugunda sevinir miyim, onu bile bilmiyorum.

kendimi sakinlestiremiyorum. sabah 6 oluyor, gozumu kirpmamisim. en ufak bir ses dikkatimi dagitiyor. tirnaklarimin kenari kaniyor, sag basparmagimin kenari soyulmus mesela. isira isira dudaklarimi da kanatmisim. sag bacagimin arkasinda inanilmaz bir agri var. sabahlara kadar uyuyamiyorum. surekli o bacagim "burdayim" diyor, "burdayim, hicbir yere gitmeyecegim. bu agri hep burada kalacak. senin burada sıkışıp kalman gibi." aklimi ise kapatamiyorum. surekli konusuyor. ne diyor?

"vize alabilecek miyim? vizeyi aldigimda hastane beni hala isteyecek mi? hala almanca konusabiliyor muyum? daha ne kadar issiz kalacagim? almanya'da tutunabilecek miyim? bunlarin hepsi bosuna mi?"

bunlarin hepsi bosuna miydi?
emeklerim, ozverilerim, streslerim, bu ugurda doktugum paralar..

elimden gelen her seyi yaptim ama yine de yetmiyor. insan kendini cok aciz hissediyor. bu yuzden daha da gozume batiyor her sey: issizligim, evsizligim, bu yasta hala arafta kalmis olmam..

18.7.18

ich warte darauf, dass ich schon bekommen habe. ich weiß nicht, ob ich das bekommen wird.

6.6.18

ben niye sakinlesemiyorum?

12.5.18


+ lady bird..  is that your given name?
- yeah, i gave it to myself. it's given to me by me.

bugun uzun ertelemelerim sonucunda nihayet lady bird'u izledim. istanbul'a indigimden beri hava cok kapali ve yagisliydi. uzun zamandan beri ilk kez o guzel gunes kendini gosterdi. baharda oldugumuzu hatirlatti. koltuga kuruldum ve izlemeye basladim. kapattigimda topuklarimi kicima vurdurarak kosup gidip annemle babama sarilmak istedim.

cok zor bir ergenlik gecirdim. bunu gecirirken de fark ediyordum ama tum bu zorluk bir tek benim icin var saniyordum. halbuse yillar gectikce bu zorlugun karsilikli oldugunu anliyorum. annemle babam da o yillarda "benim gibi" bir evlatla ne yapacaklarini bilememislerdi. bilememek. bu kadar naif aslinda. ellerinden geleni yapmislardi. ama onlar icin de yeni olan seyler vardi: bir kere ilk kez ebeveyn olmuslardi. hayatlarinda ilk kez 16 yasinda kiz cocuklari vardi. bu kiz inatti, orta yolu bulmazdi, istedigini yapmak isterdi. adana'ya sigmazdi, buyuk hayalleri vardi. solculukla, feminizmle alakali kitaplar okur, istanbul'da muzik festivallerine gitmek isterdi. adana'da olmayi unutturmanin yolu olarak interneti bulmustu ve yasindan buyuk insanlarla arkadasliklar ediyordu. siyasi seylere bulasacagim diye korkan annemin, cokesliligi savunan kitaplari okudugumu gorunce endiselenen babamin suratini unutamam. ve bu surecte onlarla arama nasil bir duvar ordugumu de. caliskan ve basarili evlat goruntusunun arkasindaki ikili yasantimi, universitede de surdurmustum. geriye donup bakinca bana karsi sabirli bile davranmislar diyorum. saclarim masmaviyken beni koyde bayramlasmaya goturduklerinde eminim hayatlarinda hic boyle bir an'i hayal bile etmemislerdi. ya da kendini bilmez ahbaplarinin benim hakkinda bir sey soylemesine asla izin vermezlerdi. beni oyle ya da boyle kabul etmislerdi. bunca yil "beni neden gormuyorsunuz? kabul etmiyorsunuz?" desem de asil kabullenmeyen tarafin ben oldugumu cok gec anladim. ben onlari kabullenemiyordum. ben kendime cok farkli bir aile hayal etmistim. ama elimde boyle bir aile vardi. ben lady diana'nin kizi degildim. ben kadirlili birisiydim. anne ve babami kabullenmem, gec oldu ama beni cok ferahlatti. ve bunun ustune cevremdeki diger aileleri de gorup degerlendirince, ne kadar buyuk bir lutuf olduklarini daha da iyi anladim. birkac hafta once almanya'da hasta, caresiz ve mutsuz bir sekilde sokaklarda aglarken telefonun diger ucunda onlar vardi. benimle beraber uzulup, benimle beraber heyecanlanip, benimle beraber sevindiler. eskiden olsa mutluluklarimi arkadaslarimla paylasirdim. oysa su anda anneme kosmak, babama sarilmak, hep beraber bunlari kutlamak istiyorum.

gercek ailem ve sectigim ailemle beraber huzurlu, mutlu zamanlar gecirmek istiyorum. biliyorum onumde cok zorluklar var ama beni bu surecte en cok ayakta tutan sey stadtgarten'da tek basima dolasirken kurdugum hayal: insanlarimla beraber buralarda gezmek.

bir lady bird filminden nerelere geldim. olsun, insan iyi ki buyuyormus.

5.3.18

hicbir sey yapmak istemiyorum ve su anda inanilmaz umutsuzum. gitmek istedigim yer, dev bir belirsizlik denizi ve bende anksiyete yaratiyor. bulundugum yerdeki kopruleri de oyle bir yaktim ki burada da gelecegim yok. keske ogrenciligime donebilsem.
bugun bogazici'nde kahvalti yaparken ogrencilere bakip tam bunu diledim. tekrar 22-23 yasinda olabilmeyi.. o gunlere donebilmeyi degil de su anki kafamla, kosullarimla, sevdigim insanla beraber o yasa donebilmeyi isterdim. ah! insanlar 50'lerinden sonra ikinci baharlarini yasarken nasil gecmisten pismanlik duymamaya dayaniyorlar? (belki de geriye bakmayi kestikleri ve "su an"a minnettar kalabildikleri icindir.)

aklimda asla "burada mi kalsaydim?" ya da "keske bu yola hic girismeseydim" cumleleri donmuyor. aksine buraya baktikca "umarim gidebilirim" diyorum. cunku kendimi ikna etme girisimim esnasinda burayi curuttum. kopruleri yaktim. ve tum bu surecte burasi kendi kendini de yok etti. herkes kabuguna cekildi, o eski parlak guluslerimiz yok artik. herkes kendi hayatina bakiyor. insanlar evleniyor, cocuklar doguruluyor, uzmanliklar tamamlaniyor, yeni evlere tasiniliyor. herkes hayatini kurmaya basliyor.

peki ben ne yapiyorum?
eskiyi yiktim ama yeniyi kurabiliyor muyum?

eskiden "gelecek" diye dusundugum sey oyle umut dolu, oyle parlakti ki bugunlerle alakasi yoktu. peki ben ne zaman bu belirsizliklerden kurtulup, net bir sey gormeyi basarabilecegim? guluyorum, egleniyorum ama icimde hep bir huzursuzluk var. oldugum yeri garipsiyorum. ne adim atabiliyorum, ne de gorebiliyorum. kendimi hic bu kadar caresiz hissetmemistim. ve eminim bundan beterleri de siradadir. (nasil da iyimserim!)

hayatimin en buyuk sinavlarindan birini veriyorum. aslinda tek yapmam gereken akil sagligimi yitirmeden beklemeye dayanabilmek. hicbir sey icin gec degil. sadece dayan. dayan. dayan. dayan. dayan.

27.2.18

hayatimda ilk defa bu kadar uzun sure yurtdisinda yasadim.
hayatimda ilk defa birisiyle bu kadar uzun sure beraber yasadim.
ve ikisi de cok guzel deneyimlerdi.

tabi kendi evimde olmamak, ilk gunler pms'in de etkisiyle cok zorluydu. olay turkiye'yi ya da oradaki insanlari ozlemek degildi. olay, oldugum yere sigamayisim, bulundugum yerde rahat hissetmememdi. her sey yabanci geliyordu. bana! yillarin alman hayrani dide'ye her sey yabanci gelirse, digerleri napsin? hakkini odeyemem ki b. bana cok destek oldu. oradayken kendimden mesuldum, issizdim, ogrenciydim, odevlerim vardi yapiyordum. buraya gelince, sinavi gecmis olmanin verdigi ozguvenle her sey daha iyi olur sandim. oysa olmadi.

korkuyorum.
oyle korkuyorum ki uykularim kaciyor.
oyle korkuyorum ki alkole siginmak istiyorum.
ancak vazgecemem. bunun icin her seyi silip attim. bu yola girdim. bunu deneyecegim.

olay kendime sefkat veya sabir gostermek ve destek olmaya gelince yine basaramiyorum. yine hircinlasiyorum. yine kendi ayagima sikiyorum.
yapma, nolur yapma.
bir seyler degismis olsun amk artik. 27 yasina geldim. su hircinligi bir kenara birakayim artik.

sakinlik istiyorum. umudumu kaybetmemek istiyorum.
harika bir 2 ay gecirdim. kendimden beklemedigim kadar ileriye gidebilecegimi gordum.
bu yuzden ve pek cok sebepten, bunu yapacagim. bunu yapmaliyim.

25.2.18

bazen cok mumkun ama bazen de imkansiz gorunuyor.
yapabilecek miyim acaba?

24.10.17

Ich möchte fließend Deutsch sprechen :|

20.10.17

her hikaye kendi icinde nasil da biricik.
her iliskinin baslangici ne kadar da anlamli.
ve her sevgimiz nasil da ezip geciyor bir oncekini.
ezmese ayip zaten

hem ne demisler: universe is expanding

14.8.17

wir müssen entkommen.

8.8.17

ich möchte gern Deutsch sprechen ):

14.6.17

26 yasina geldim. yillardir tek basima yasiyorum istanbul'da. tek basima oto sanayiye arabami goturuyorum. tek basima su borusu tamir ediyorum. kimisinin ablasiyim, doktoruyum, kimisinin dostu, kimisinin sevgilisi, kimisinin komsusu.. ama su hayatta hala evlat olmayi becerebildigim soylenemez. inatla anlayamiyorum bu isin ince dengesini? nerede ebeveynlerimin beklentileri bitiyor ve nerede benim hayatim basliyor, cozemiyorum. her seyi net bir sekilde gormeye, kusbakisi ile hayati idame ettirmeye calisan dide'nin kontrollu yapisini alt ust ediyor tabi ki bu durum. zira olan biteni gorebilsem bile, ustesinden gelebildigim soylenemez. su aileye dair bildigim seyler, surekli ogrenip unuttuklarim, o kadar cok ki!
annemin attachment sorunlari var. erken yasta ailesinden ayri kalmasi gerekmis, parasiz yatiliya gitmis. furuzan romani gibi anadolu kokan anilari var. devletci bir yapisi var. iyilige ve allaha inaniyor. ve bu onu huzurlu kiliyor. benim de basimi agritmasini azaltiyor. bu yuzden annem ve allah arasina girmiyorum. annem kendi erken donemde yasadigi ayriligi ve ebeveynlerinin cook yasli olmasi sebebiyle aileye doymus diyemeyiz. allahtan babam evcimen de romantik olmasa bile annem hayalindeki aile yasantisini surdurebiliyor. annem kontrol etmeyi sever, bir tek beni kontrol edemez. o zaman da vicdan kozunu oynar. annemin benimle alakali cok farkli bir ideasi vardi ama bendeniz ailenin kara koyunu oldugum icin, annesel beklentilere tepki her seyi yaptim. ilk gozagrisi olmam bir yana, meslektas olmamizin da benimle olan iliskisinde onemli bir yeri var. dilara'ya karismadigi kadar bana karisiyor, bana dair beklentiler buyutuyor. her seferinde de yikiyorum bu beklentileri (bkz. erkek secimleri, kariyer secimleri..) ama o da bir turlu bikmiyor tekrar beklenti duymaktan. boyle bir danisikli dovus bizimkisi. ne yardan ne serden demisler. oyle iste. annem nasil ki beni tutup icine sokarak sevmek istiyorsa, ben de ondan o kadar uzaklasarak sevmek istiyorum onu. uzaktan, uzaktan. ama icime kismen dogan sey ise ben ne kadar bunu istesem de ailemin saglik durumlari nedeniyle onlardan uzaklasamayacagim ve gencligimde aileme cektirdigim uzuntuleri, yasliliklarinda onlara bakarak odeyecegim yonunde.
umarim yanilirim.

babama ne zaman saygi duymayi biraktik, hic bilmiyorum. en baslangicta bir korku unsuruydu, surekli azarlardi, bagirirdi, surekli korkuturdu. gozyaslarim dokuldukce daha cok kizardi: niye bu kadar sulugozsun, neden agliyorsun her seye, guclu olsana! babamin takintisi guclu olmak, intihari anlayamayacak kadar empati yoksunu bir insan. kendisi kaya kadar guclu ama bu hareketsizliginden kaynaklaniyor. dusunuyorum da hayatta ne zorluk yasadi diye, yok bulamiyorum. hayatta bir seylere elini uzatmadigi icin o el hic yorulmadi da. ama benden beklentileri cok karisik: misal karinca gibi caliskan olan annemin benden kariyer beklemesini anlayabiliyorum, fakat babam? sen kimsin ki? sen neden yani? sen bir kere hayati salivermissin, rolantide gidiyorsun. beni hengamenin icine atmak ve ondan da sagsalim bir ruh haliyle cikabilmemi neden istersin? ha bunu istiyorsun, bir yandan da evinin kadini ol, cocuklarinin anasi ol diyorsun. tasak mi geciyorsun derler adama, ama iste babasin diye sana diyemiyorum. yasim ilerledikce bu ebeveynlerin torun ve evlilik beklentisi beni daha da hayrete dusuruyor. keske 3. cocugu kendileri yapsalarmis da su anda benden torun beklentisinde olmasalarmis. ben de tabi ki bilerek ve bilmeyerek bu ihtimali oteliyorum: sevgili secimlerimle, kariyer secimlerimle.. yine donduk geldik ayni noktaya yani.

ya su ergenligi animsatan "ailenin inadina hareket etme" huyumu ne zaman birakacagim acaba? yapmiyorum diyorum ama donup hareketlerime baktigimda yine bir inat buluyorum. o inadi kirsam, kendime sarilsam, kendimi dinlesem, ne iyi olacak.
ben ne istiyorum?
ben aslinda oyle lanse ettigim gibi evlilik karsiti, cocuk dusmani degilim. sadece optimum kosullara inaniyorum ve henuz o kosullarda olmadigim icin boyle bir beklentiye girmiyorum. henuz yerim yurdum belli degil. tamam, sevdigim bir adam var ama bakalim o kim, nasil birisi, benimle olmak istiyor mu, bunlari bilmiyorum. ki ben cok bilmek ve guvenmek isteyen bir insanimdir!

ozetle altindan kalkamadigim durum, bendeki uzaklasma arzusu ve annemlerin beni dizinin dibinde isteme halinin hicbir uzay noktasinda kesismeyecek olmasi. terapistimin ve kardesimin dedigi gibi 26 yildir yapamadigim seyi yapip ailemi kabullensem, belki bir seyler olur. surekli onlarin beni kabullenemedigini soylemek kolay olani, oysa ben de onlari kabullenemiyorum. aile sanki cok onemli olmaliymis gibi geliyor. diger ucta da aile hicbir seyimizdir gercegi yatiyor. arasini bulamiyorum. tutturamiyorum. ve tutturanlara ozeniyorum.

1.6.17

aramızda aşktan daha iyi bir şey var: suç ortaklığı

guzel bir hayalin pesinden gidiyorum, yine hayatimi erteliyorum, buyuklerin dedigi gibi bizim jenerasyonun doymak bilmezligiyle mi yoksa hayatta ne yapmak istedigimi bilemeyecek kadar acemi olmamdan mi kaynaklaniyor bunlar, kestiremiyorum, bu soruya cevap verebilsem bir onemi var mi, bilmiyorum, tek bildigim -evet belki de hakikaten nankor ve tatminsiz bir jenerasyonuz ama- dunyanin cok zor bir zamaninda ve zor bir cografyasinda yasadigimiz.. iyilige dair, umuda dair inancim her gecen gun yitip giderken tutundugum tek sey bu hayaller. kendim ve sevdiklerim icin kurdugum hayaller. beraber huzurlu bir ani paylasabildigimiz gelecek gunler. gelecek mi hakikaten? bu hayallerim olmazsa, akil sagligima nasil sahip cikabilirim bilmiyorum. sen olmasan, bu kadar buyuk dusunebilir miydim, kendimi bu kadar guclu hissedebilir miydim bilmiyorum. tum bu kotuluk ve cirkinlik icerisinde, donup gozlerine baktigimda icimde cocuksu bir umut canlaniyor. seninle, bir umut buyutuyoruz. paylasiyoruz. tipki ursula k. le guin'in dedigi gibi:
biz, tekil kişiler olarak, ruh olarak birer birer yaşarız. kişi, tek bir kişi olarak. ortaklık, umut edebileceğimiz en iyi şeydir, ve ortaklık çoğu kişi için dokunmak demektir: elinizin bir başkasının eline dokunuşu, birlikte yapılan iş, birlikte çekilen kızak, birlikte edilen dans, beraber dünyaya getirilen çocuk.. biz sadece tek bir vücuda ve iki ele sahibiz. bir çember oluşturabiliriz, ama bir çember olamayız.

 ah, ne umutlu sey seni sevmek.

17.4.17

kodumun ulkesinde demokratik acidan varligimin bir anlami yok. 7 senedir oy kullanabiliyorum, hicbir secimi veya referandumu kacirmadim. ama gelgelelim hicbir zaman kazanan tarafinda da olamadim.
ulkeyi birak, kendi mikrokosmosumda da huzurlu degilim. is hayati hic bekledigim gibi degil, bu tembellikten degil. tamamen patolojinin bana uymamasiyla iliskili. o kadar sigisamiyorum ve -mis gibi yapiyorum ki is arkadaslarim surekli "neyin var? bir seye canin mi sikkin?" diyorlar ve suratlarina bagirarak EVET CANIM SIKKIN CUNKU PATOLOJI DE NE AMK diyemiyorum. yokbisiy diye gecistiriyorum.
ama gecmiyor.

hayatimi hayalimdeki, idealimdeki seye indekslemek istemiyorum cunku HAYALLER ASLA BEKLEDIGIN GIBI CIKMAZ. ama duramiyorum, kendimi yeni evimi duzenlerken hayal ediyorum, b. ile beraber yaptigimiz gezilerde, yemeklerde, o guzel gelecekte goruyorum. simdiki zaman o kadar korkunc ki gelecege odaklanmak, beni toparlayan tek sey.

simdinin korkunc hali bende kirbac etkisi yaratmali ama aslen.

kendime not:
daha cok calis. hep calis. her boslukta calis.
1 ay sonra arastirma yapmaya basla.
bu yaz sonunda onunu gorebilir hale gel.
27 yasinda yeni hayatina basla.

5.3.17

if not you, then who? if not now, then when?

annem bugun oyle sakin karsiladi ki bahsettiklerimi anlamadigini falan bile dusundum bir an.
benim yaptigim sorgulamarin 10%'unu bile yapmaksizin "seni destekliyorum" dedi.
benden biktigi icin mi yoksa bana olan inancindan mi, bilemiyorum.
galiba inancindan..
icinde kalacagina dene ve gor dedi.
bunca yildir hayatta karsima cikan seylere karsi tavrimin "icimde kalacagina, gotumde patlasin" oldugu dusunulurse pek de haksiz degil.
burada oturup aglayip, sizlanmaktansa denemeliyim. deneyecegim.
olmazsa o zaman dusunurum.
su an elimde pek cok sey varken, her seyi bir kenara birakip, bir adim geriye atip sifirdan baslamak istiyorum.
denemek istiyorum.

tum bunlar olurken de ha nisan, ha mayis, ha beraber calismak, ha calisamamak, sabah ise beraber gitmek vs gibi detaylar onemsizlesiyor.
nihayetinde "yapacaksin sen bunu" dedigim adam, beni surekli "yapacagiZ" diye duzeltiyor.

cevremdeki herkes, annem-kardesim-arkadaslarim-sevgilim beni "bana" ragmen seviyor.
peki ben neden durmuyorum?
neden ikna olamiyorum?

annemin baktigi kucuk alandan, bu is oyle yapilabilir gorunuyor ki umut doluyorum.
olayi evirip cevirip en ince ayrintisina kadar inceleyince ise mutsuz oluyorum.
bu yuzden, ben elimden geleni yapip, gerisini tevekkule birakacagim.
zaten basima ne geliyorsa su inancsizliktan geliyor.
her seyi kontrol edebilirim saniyorum, oysa hayatin akisi diye bir sey var. kimisi de diyor ki iste: kader.

2.3.17

mein bauch tut weh

karnimda yine o agrilar.
iyi seyler olacak. iyi bir sey adina yasiyorum bu agrilari. ama soylemesi kadar kolay degil. kendimi yine victimise ediyorum ama buna bir son vermem lazim. gelecegi planlayamam ama gelecegimi sekillendirebilirim. su anda da boyle bir yola giriyorum. ben bunu becerebilirim. ben gucluyum. dusundugumden daha gucluyum. yasadigim tum o sarsintilardan bir sekilde cikabildiysem, bunca yildir kafama koydugumu yaptiysam, yani ben dide isem, ben bunu yapacagim.
ben o kara koyunum.

1.2.17

25 yillik hayatimin boktan ozellikleriyle bezenmis son 2 yilini unutturmasi icin bana bahsedilmis, mucize bir ay yasadim.
sevdigim adamlaydim, sevdigim adam beni seviyordu, sinav sonucu gozleyerek gecen aylarim sona ermisti, isimin sahibi olmustum, oyle bir isti ki sevdigim adamla sabah kahvelerimizi icerek gidebilecektik, saglikliydim, basarili hissediyordum, guzel hissediyordum.

derken her sey tekrar boka sardi.
sevdigim adam baska bir ulkeye gidiyor.
yillar sonra kapima gelen is, aslinda hic bana gore degil.
kendimi tekrardan imkansiz olaylara kafa atarken buluyorum. oysa bu degildi istedigim, en basta beni bu sevgi oyle goge cikarmisti ki.. oysa su an kalbimin agirligindan dibe batiyorum. aklimin tilkilerinden gecilmiyor ortalik. elimden zaten kopup gidecek bir seyin arkasindan bagiran mahalle delisi gibiyim. ayaklarini yere vuran simarik bir cocuk gibiyim. sakinlesemeyen bir at gibiyim.
sakinlesmem lazim.
sakinlesmeyi ancak olursem bulacakmisim gibi hissediyorum.
kalbimde, karnimda, aklimda, her yanimda dev bir agri var. dinmiyor.

bu yaziyi, ileride yine bu agri kendini gosterecek, bildigim icin yaziyorum.
gelecekteki dide'ye -belki yarindan da yakin-

sakin ol, sakin ol, sakin ol, sakin ol
hicbir sey dunyanin sonu degil be dide. sen bunu anlayamiyorsun ama. oyle dalgali, oyle uclarda hissediyorsun ki su hayati.. surekli savruluyorsun, yoruluyorsun, agliyorsun.
ama dur.
oncelikle, su anda henuz o gitmis degil. o'nu kaybetmedin. hala guzel zamanlariniz var onunuzdeki, aglamakla harcamazsan. hala koklerinizi verebilirsiniz topraga, kestirip atmazsan.
ayrica gitmesi o kadar da kotu bir sey degil. cunku sen de gitmek istiyorsun ve belki bu da senin hikayendeki motivasyon olacak. hic gitmek istemese ya da en basindan beri planlarina seni dahil etmese ne yapacaktin? seni istiyor, seninle gitmek istiyor.
kendi gelisimi icin belki de bu gerekiyor. hayatimda hicbir zaman kendimi onplana koymadim diyor ve sen "peki bu niye bana patladi?!" diye dusunuyorsun ama belki tum bu olaylardan sonra bambaska bir insan cikacak. o insani daha cok sevecek ya da daha az seveceksin. bilmiyorsun. o da bilmiyor. bu bir risk, bunu goze almak istiyorsa senin tek yapabilecegin durup da ona destek olmak.

sakin ol, lutfen. senin olmayan bir seyi senin oldurtmaya calismayarak elde edemezsin. o gidecekse, gidecek. en cok da bunun onune sen gecemeyecegin icin sakin ol. su yolunu bulacak cunku. su yolunu bulacak. o yolda, o ve sen olacak misiniz, olmayacak misiniz, orasi belirsiz. ama su yolunu bulacak. hayatin yoluna girecek. 
biliyorum cok zor ama onun bu kararini kisisellestirme. sen ve almanya tercihi degil bu, seninle beraber kurulan bir almanya hayali. bunu yapabilirsin. hayatinin kontrolunu eline alamamak cok aciz bir durum ve sen bu konuda onun onune gecemezsin. birak, istedigini yapsin. sen icini ferah tut. su yolunu bulacak.

27.1.17

sonunda, hafif ve guzel bir dunya kurdum
kendimi evimde gibi hissettigim kollara tutundum

cok seviyorum.

4.1.17

birisinin "su anda" seninle oldugunu biliyorsun ama yarin da seninle olmak istedigini nasil bilebilirsin ki?

o korku, o eski korku donup oturdu gogsume tekrardan. kendime sikca tekrarlamam gerekiyor ki: yarin yasayacagimiz bile belli degilken, tutup da yanimda uyanacagina inanmak naif kalir. elinde ne dun ne de yarin var. sadece su anda.

su an
su an
su an
su an
tam da durdugun yer

28.12.16

hayati ertelemeyi mi seviyorum, yoksa kendimi bi bok mu saniyorum?

26.12.16

- nasilsin?
- sanki hayatim gozlerimin onunde paramparca oluyor, dagiliyor gibi hissediyorum. ve isin ilginci bunu sakinlikle izliyorum, icimden bu gidisata dur demek icin en ufak bir istek gelmiyor.


dev bir belirsizlik denizinin ortasindayim. olumunu basindan kabullenmis terminal donem hasta gibi, sonuma hicbir etkimin olmayacaginin farkindayim. cunku bu bana hayatimin en buyuk dersi oldu. yil 2016, yasim 25, ben ilk defa o kliseyi anladim: hayat, sen planlar yaparken basina gelenlerdir.

yillardir kendini ifade ettigin, senin sen olmana yol acmis hedeflerin bir anda imkansiza donusur. en beklemedigin anda birisi cikip gelir ve tekrardan evini bulmus olursun. asla ayni noktaya gelmeyecegini bekledigin annenle, yan yana durdugunuzu fark edersin. olur bunlar, hepsi olur. hayat bu ya, seni sasirtir iste.

benim guzel planlarim vardi: kendimi kurtaracagim, insanlari kurtaracagim, hayati anlamlandiracagim, kisaca guzel seyler yapacagim bir hayatim olacakti. md olmam yetmeyecek, bir yandan da phd yapacaktim. paperlar yayinlayacak, su an ozenerek baktigim bol citationli hocalarim gibi sci'larim olacakti. bilim, benim merak duygumu doyurabilecegim yegane yol ve yurtdisina cikis kapimi aralik tutacak, su hayatta kalici bir yer edinmemi saglayacak seydi. yitirdigime inandigim edebi yonumu, bu sekilde canli tutacaktim. bir roman yayinlayamasam da makale yayinlayacaktim. ne naif bir dusunce!

her seyden once, bu guzel planlarimdan cok once bir dide vardi. dokundugu seyleri guzellestiren, gordugu seylerde guzel detaylari bulan, guzele ve guzellige inanan.. o dide okuyordu, o dide merak ediyordu, o dide fotograf cekiyordu, o dide siir yaziyordu, o dide tanimadigi insanlarin hayatlarini dinliyordu, o dide vardi ve ben onu cok ozluyorum. o dide'nin yerine hangi noktada biliminsani, doktor, dolu dizgin kendini kariyerine adayacak dide'yi koydum bilmiyorum ama galiba bundan artik sikildim. cunku belli ki o dide kendisini kariyerine adiyor, bu yolda kendisine gereginden fazla yukleniyor ama o kariyer donup de dide'ye gelmiyor. planlar islemiyor.

o zaman
change of plans.

dunyaya bir kere geldigim gercegini nasil da gozardi edercesine yasadim son yillarimi.
hepsi beni bir noktaya getirdi eyvallah.
ama artik daha fazlasini istemiyorum.
hirs, kizginlik, ofke, stres, beklenti, sucluluk..
mutlu olmak istiyorum. huzurlu olmak istiyorum.
kendime dair neyin yetersizlik hissine kapiliyorsam, onu artik kapi disari etmek istiyorum.
cunku yetersiz degilim. yetersiz olan tek sey zaman. icimde tasidigim tum agir duygular da bu yetersiz zamanin yaninda oyle anlamsizlasiyor ki.. beni oyle dibe cekiyor ki..

yeni yil hedeflerim:
- isin hayatta kendini ifade etmenin tek yolu degil.
- sen dide olarak, cok daha fazla sey yapabilirsin. kendini kisitlama.
- secimlerinle barisik ol. cunku secimlerin seni sen yapan seyler.
- kendine inancini kaybettigini saniyorsun, oysa sadece durdugu yeri unuttun. kendini affet ve sev. ki baskalarinin seni sevmesine izin ver.
- ve hayatta hicbir sey kalici degil. en basta da sen. bu yuzden izin ver zamana ve hayata. su, yolunu bulsun, izin ver.

16.12.16

seviyorum
seviliyorum
seviyorum
tam da en dogru yerimden
seviliyorum

12.12.16

son 3 saatim duygularin sinirlari arasinda gidip gelerek ilerledi.
ofke, nefret, degersizlik, saldiri
sonra
saskinlik, hafifleme, degerlilik, sarilma
ve kapanis.

5.12.16

asik olmak nasil bir seydi, bilemedigimden su anda nasil bir durumdayim cozemiyorum.
onun gozlerindeki cocugu gormek, guldugunde dudaklarindan tasan nesesine sahit olmak, heyecanliyken ellerimi tutarak o heyecanini paylasmasi, mutemadiyen karisik kafasiyla "bilmiyorum" demesi, her seyden kacmak istercesine kafasini kollarima gommesi, kollarimdaki izleri, her sey, bir butun olarak guzel hissettiriyor.

buna ragmen yetmiyor.

1.12.16

iyi bir insan.

su dunyada bana "sen iyi bir insansin" diyecek en gecerli insan kesinlikle anne-babam degil. en yakin dostum bile degil belki. ben bu lafi eski sevgilimden duydum. hayatimdaki en korkunc terk edilme hikayemin yazari, eski sevgililerimden bir tanesi, bir gun bana bunu soyledi. ve ben bu sozun gercekligine inanmaya basladim.

son yillarda -ozellikte intornluk sonrasinda- hayatla olan iliskim daha ciddi ve aydinlik olmaya basladi. eskiden "buyuyunce ne olmak istiyorsun?" diyenlere, "insanlari rahatsiz etmek istiyorum" diyen ben, yerini "insanlara dokunmak, hayati guzellestirmek" isteyen birisine birakti.

sikayetci degilim. zaten bu kadar negatif veya ofke dolu bir insan olmadigimi icten ice biliyordum ama sanirim o kadar suffer ediyordum ki cevremdekiler basta olmak uzere, insanligin da bu sureci yasamasini istiyordum. varolusuma katamadigim anlami, insanlari rahatsiz ederek kazanmaya calisiyordum. bir sey, seni rahatsiz ediyorsa dikkat ceker, oteki turlu yok olup gitmeye mahkumdur gibi bir kafa bu. kendisine yuklenip duran.

simdi anliyorum ki yaptiklarim, yapiyor olduklarim ve yapmak istediklerim iyi bir insan olma amaci tasiyor.
kimseye yalan soylemiyorum, kimseyi kandirmiyorum, aptal yerine koymuyorum, bilerek kimseye kotuluk yapmiyorum.
bunlari yapan o kadar cok insan var ki. ustelik cok da yakinimdalar, belki sevgilim oldular, belki de arkadasim. ama varlar, coklar.

"iyi bir insanim" aydinlanmasindan sonraki surec uzucu yalniz.
madem o kadar iyi bir insansin, niye kimse kiymetini bilmiyor? niye yalnizsin? yapayalniz olecekmissin gibi bir his, seni hic birakmiyor? niye seni sevmesini istedigin adam seni sevmiyor?

insanlar, iyiligi takdir ediyor ama iyiligi tercih etmiyor.
bu kadar basit aslinda. bu iyilik, onlara ne kadar eksik olduklarini, yanlis yaptiklarini kanitliyor ve insani bilirsiniz, yuzlesme konusunda, cok basarisiz oluyor.

bu yuzden sik sik tekrarla kendine
ne kadar yalnizsan, o kadar dogrusun aslinda
sen iyi bir insansin.
ve iyi bir insan olmak istiyorsun.

14.11.16

atesle oynadim. atesle oynadim. atesle oynadim. atesle oynadim. atesle oynadim. atesle oynadim.

10.11.16

oh be!
kendi ellerimle kendimi kafayi yiyecegim bir durumun ortasina soktum.
bu da bugunun anisi olarak kalsin.
kimse korkak ya da simarik degil.
cunku asil olan
needing is one thing, and getting's another.

5.11.16

08.10.12 tarihinde kardesim demisti ki:


"Istedigin gelecek planini yap abla. Istersen okulu birak, istersen turkiye'de yasama. Senin kararin, senin hayatin. Elinde bu ozgurlugun oldugunu unutma. Annemler ve ben hayatinda bu anlamda hicbir sey ifade etmeyiz. Istedigini yap, cidden. Ama firsatlari degerlendirmesini de bil. Mesela su an almakta oldugun tip egitimini degerlendir, psikiyatri uzmanligi yap, erasmus yap . Icinden ne geliyorsa. Ama mantikli davranmayi da unutma. Eger hayatinda mutlu olmak istiyorsan bunun icin iki yol var: ya isteklerini azaltacaksin, ya da elindeki imkani artiracak ve kullanmasini bileceksin."


hicbir sey degismemis 4 yilda.

1.11.16

timing is everything

ay sonuna kadar kendime zaman taniyacagim demistim.
kasim 1 bugun tarih olarak.
kollarini yastigim yapmak disinda bir karar aldigim soylenemez. o da bana bagli bir karar degil, heyhat!

30.10.16

so why don't you just pick me, choose me, love me?

26.10.16

bugun vucuduma kisisel vegvisir'imi kazittigim, 25. yas gunu hediyemi gec de olsa kendime hediye edebildigim, uzun zamandan beri olmadigim kadar mutlu oldugum, sanki ertesi gun okulun ilk gunuymus gibi sabirsizlikla sabahini cektigim, kendimi en cok simarttigim gun olarak tarihe gecsin.

25.10.16

benim kendimle olan derdim o kadar buyuk, o kadar dipsiz ki ancak olsem sonlanacak gibi geliyor.

insanlari siktir et. icimde henuz insan sevgisinin i'si yokken bile psikiyatrist olup, hayati anlamlandirmak istemistim. kendimi anlamak. kendime yardim etmek. yaralarimi sarmak, opmek, kollamak. sonra insanlar geldi. insanlara yardim etmenin buyusu ve fedakarlik. oysa belki de hakikaten insanlar aradaki parazitlerdi. ben kendime yardim etsem en basta, asil herkese oyle faydam dokunacak.

kendime yardim etmenin yolu baglari kirmaktan geciyor. o nereye gidersem gideyim uzayip benimle gelen annemin kollari var ya.. onlari eklem yerlerinden catirdatarak koparmak istiyorum. her sey kirilsin, tuzla buz olsun istiyorum. ve hayatta ilk defa olmeye yakin hissetmek istiyorum. ciplak, korunmasiz, kimsesiz. o da ilk defa kaybetmeyi gorsun. sonra sariliriz. ve bu kez hakikaten gercek bir sarilma olur ilk kez.

17.10.16

bes dakikada degisir butun isler.
bir anda dokuluverir bes yilin icinde biriken kisimlari annene karsi.
ve isin ilginci, anlar o da seni.
sana ilk defa hak verir.
aklinin canavarlari, uykularinin karabasanlari meger gercek degilmis.
herkes her seye alisabilirmis.
belki de buralardan gitme vakti gelmis.

7.10.16

hayatimin en unstabil donemini yasiyorum:
bir gun tenime degen gunese, burnumdaki tuzlu deniz kokusuna, beyaz tuylu sevimli kediye, yedigim leziz bir yemege, etrafimdaki insanlara sukrediyorum.
ertesi gun daha fazla yasamak istemiyor, dayanamiyor, olmeyi diliyorum.

eriskinligin en cok kendi hayatina dair sevabiyla gunahiyla birtakim karar almali kismini sevmedim.
aslinda basindan beri deliler gibi istedigim buydu. birey olmak. ama artik otesi icin cok yorgun hissediyorum. cok kirgin hissediyorum. kimseye bir sey anlatmaya gucum yok. sadece oylece durmak istiyorum.


ben cok mutsuzum.

29.8.16

11.12

rüyaların
kapakları açma gibi bir işlevi var
kirli anıları dolaptan çıkarıp
yıkama akabinde kurutma
sonra da yatağın üzerine serme

yok, serme.

28.8.16

in the morning there's meaning, in the evening there's feeling.

31.7.16

i'm a high school lover and you're my favorite flavor.

temmuz ayi bitiyor. garip bir sekilde baslayan, ay ortasinda darbe ile zirveye ulasan ve yine hic beklemedigim bir sekilde biten 2016 temmuz'u bana yalnizligimi hatirlatsin. su an, su pazar gunu, dilara ve sevgilisi kilyos'ta, merve flortuyle kadikoy'de, ipek sevgilisiyle macka parki'nda iken ve alperen'in ankara'dan sevgilisi gelmisken, bendeniz "playground love" dinleyerek kahvemi iciyorum. uzanmak istedigim insanlar var ama kendimi durduruyorum. soylemek istedigim sozler var ama yutuyorum. hatirladigim guzel anlar var, unutamiyorum.
uzanip kendi yanaklarimdan opuyorum.

21.7.16

i need to scream and shout until i work it out.

8.7.16

this too shall pass

25'e kaldi 1 hafta. son 1 hafta.
kendime bu yasimda en cok hediye etmek istedigim sey kendime olan inancim.
"meraba benim adim dide" diyip tanimadigi insanlarla tanisabilen, rahatca kendini ifade edebilen 6 yasindaki dide, "ben mezuniyet toreni icin bir yazi yazdim ve bunu okumak istiyorum" diyip 150 kisilik donemin ve ebeveynlerin onunde liseden mezun olmak hissiyatlari paylasan 17 yasindaki dide, durmasi gereken yeri bilen, bazen de durmayan ve kafasini koydugunu yapan her-yastaki-dide icin..

"kendimi basarisiz hissediyorum" dedigimde, "define basari" diyen pinar hakli aslinda.
sen kendine olan inancini, ders basarisindan ibaret gorursen, hayatindaki ilk ise bagli basarisizlikta da yikarsin o inanci.
oysa su vakte dek ben bundan ibaret degildim.
egomu dusundugumde hafiflik hissediyorum dedigim zamanlarda bile adim gibi biliyordum, ben guzel bir seyler yapabiliyorum. yapabildiklerim sinirinda su hayata, su insanlara dokunmak istiyorum. elim uzandiginca, dilim dondugunce.. bir yaslinin elini tutmak, yoldan gecen birisine pecete uzatmak, tanimadigim birisine gunaydin diyip gununu guzellestirmek kadar ufak ve naif isteklerim var hayata dair.
adim gibi de biliyorum, psikiyatrist olamasam da bu devam edecek. su an degilim cunku, su an araftayim, hicbir seyim ve her seyim aslinda. her seyim ben.

ben iyi bir insanim. bunu kaybetmek istemiyorum. bunun devami [doktorluk-psikiyatri-iyi bir es olmak-anne olmak vesair] detay sadece. hicbiri olmayabilir veya hepsi de olabilir. ben 25 yasindaki bir dide olarak bunlarin disindayim zaten.

sunu yazmak bile nasil ferah hissettiriyor.
su igrenc ve ders calismaya calismakla gecen dark zamanlara ragmen hissettigim su ferahlik zaten benim kurtaricim. kararlarimin arkasinda durma gucum. ah bu ferahlik, ne ozlemisim seni!

bunlar gececek, biliyorum.
cevremdeki herkes bir sekilde hayatina devam ederken, bendeki bu arada kalmislik, pause'a basmislik hissi cok kotu mu? tabi ki kotu!
en son ne zaman gunes'in tenime degdigini hissettim (gunes altinda yurumekten bahsetmiyorum, o an'in kiymetini bilmek gibi bir sey bahsettigim) bilmiyorum. kitap okumayi, aylaklik yapmayi, hayatimdan haksizlik yapmadan insan cikarabilmeyi, hayatima korkmadan insan alabilmeyi, en cok da ise yaramayi ozledim.

ama su an bile yariyorum aslinda. o ufak ve naif isteklerimle, sartlarim el verdigince.
kendime bu kadar yabancilasmis olmama sasiyorum.
kendimden bu kadar vazgecmis olmama.
kendime bu kadar kizgin olmama.
kendime bu kadar uzak kalmama.
zamaninda mete'nin yaptigi underestimation'dan sikayetciyken, su an bunu en cok kendime yapmama.

sev kendini 25 yasindaki dide. cunku seni senden baska kimsenin sevgisi kurtaramaz.


27.6.16

her seyin cok ama cok fazla geldigi zamanlar.

28.5.16

one thing i do know for certain: we are waiting.
that's our value.
yes, we're waiting and we are, as it were, listening to life, listening out into that plateau which people call the world, out across the sea with its storms.

23.5.16

bugun sabah tam evden cikacakken kapi onunde bir gurultu duydum. kapi deliginden baktigimda 85 yasindaki karsi komsumun yerde uzandigini, yanindaki kizi oldugunu tahmin ettigim kadinin panik halinde donup kaldigini gordum. nasil firladim evden bilmiyorum, oyle ayakkabi bile giymeden. dilara'yla eve tasidik kadini, kizina baktim zangir zangir titriyor. kolay degil herhalde insanin annesini bu halde gormesi. siz gecin iceri oturun, sakinlesin biraz, biz leman hanim'in yanindayiz dedim. kafasini carpmamis, kalp krizi gecirmemis, basi donmus. uzattik, ceketini cikarmasina yardim ettik, nabzina baktim, su getirdim ilacini icti.
ilk gordugumde oyle yerde atarken o kadar korktum ki. kalp krizi mi gecirdi, napalim, ne olacak simdi diye bilinmezliklerle bir de baktim disardayim.
birkac saat kaldik dilara'yla orda. kiziyla konustum uzun uzun. telefon numarami verdim. bir sey olursa mutlaka haber vermelerini soyledim.
eve girdik, dilara sarildi bana.
ben ise hoykurerek aglamak istedim.
hasta/muhtac/yasli/yalniz/zorda insanlara dayanamiyorum. hepsine gozum gibi bakasim geliyor, ellerinden tutmak, sarilmak, sarmalamak.. ama su an hicbir seyim ben. doktorum ama degilim. araftaki biriyim. oysa keske isimin ehli olabilsem, keske uzmanlasabilsem istedigim alanda, o kadar cok yapmak istedigim sey var ki.. yardim edilecek o kadar insan var ki..

ama gercekler nasil? hala onumdeki sinavi gecmem gerekiyor. doktorluk yapamiyorum. ev kizindan halliceyim. ve o kadar kiziyorum ki kendime bu sinav "oyunu"nu kurallarina gore oynayamadigim icin. cunku kimse de sana "canim sen iyi bir hekim olursun, ozverilisin, sefkatlisin" demiyor. bu caresizlik karsisinda hic bu kadar kizgin hissetmemistim. dangoz insanlarin doktorluk kontenjanlarini doldurmasindan biktim. hala one cikip, o dangozlari gececek kadar ders calisamamaktan biktim. ise yaramak istiyorum, cok mu?

15.5.16

cause i'm gonna be free and i'm gonna be fine (maybe not tonight)

You think you have lost your faith, but you have not. You have only misplaced your faith and you can't find it where it lies now deep in your soul. And the way to do that is through the simple process of love. Love yourself, forgive yourself. You can't love and forgive other people, if you don't first of all love and forgive yourself. You have to realize that people are fallible beings. They make mistakes, they have to be excused from these mistakes. And allowed to continue on in this quest for a better life and for goodness. So love yourself and then love other people. Please forgive yourself. Go on a journey of finding love and forgiveness.

9.5.16

i think i’m just too smart and too sensitive and too, like, not crazy. so that i’m feeling all these big feelings and containing all this stuff for everybody else and it’s like.. ok, i read this article about fiona apple in new york magazine where she said, “everybody acts like i’m nuts. i’m not nuts. i just want to feel it all.” it’s like, that’s what i’m like. i just want to feel it all.

7.5.16

"reddedilmis mumkun."

cunku en mantiklisi zaten olmayacak olana inanmaktir. idealden en uzak noktayi belirleyip, oraya ulasma esnasinda yasanan tum o kavranislari/kahrolusu sevmektir. niye boyleyim demen bile yanlis. sen insansin. [ah zaten ne geldiyse bu insanligimizdan geldi, keske robot olsaydik ya?] ideal yok aslinda, dogru yok, erdem yok, ahlak yok, asla demek yok. cunku asla dedigin her seyi catir catir uygulamaya gecirdigin tum bu surece hayat deniyor, tanis onunla. onu sev, onu kabullen. sen bu noktadasin cunku o noktaya gittin iste, ulastin. aslalarini teker teker takip ettin ve buradasin. buradayim.

3.5.16

carrie'nin mr. big ile olmadigi alternatif evrene sans verdim gibi gorunuyor.

11.4.16

26.1.16

kim oldugumu hatirlamayacak kadar unutmak istiyorum.

i-na-nil-maz huzursuzum.
sanki icimde kocaman bir kara delik var
elimi kaldirmak, gozlerimi acmak, sacimi toplamak bile istemiyorum
evden cikma kismina girmiyorum bile
yine o eski, o buyuk, o unutulmaz korku geldi yanibasima
sanki cok ihtiyacim varmis gibi su an
yok sana ihtiyacim, su an tek ihtiyacim berrak zihin ve kitaplar
lutfen sus artik
korkacaksan da git yatagin altinda kork
bana gorunme, bende gorunme

boyle diye diye kac kapi kapattim icimde
seni en en geride birakmak icin
nolur sus, su an hic luzumu yok
olursa olur, olmazsa olmaz

26.12.15

gecen gun uzun bir aradan sonra melanie'ye yazarken gozden gecirmis oldum son bir yilimi ve neticede ne kadar sikici oldugunu bir kere daha anladim. cunku ben hayatimin pause dugmesine basmama yol acan, son bir bucuk yilimi soyle ya da boyle emek vererek harcadigim, en nihayetinde yillarimi sikip atan bir sinava girdim ve sonuc: failuuuuuure! (kings of convenience sarkisinda soylendigi melodide hem de)
bu esnada insan gercekten hayatta bir yerden kaybedip, bir baska yerden kazaniyor olmali ki cok guzel bir yerde ise basladim. uzmanlik sinavini ve kazanamamisligimi bir kenara birakip, 1 ay boyunca kafami baska seylere verdim. is cikisi [is yerinin taksimde olmasi guzelligiyle] saat 4'te icmeye baslayip, aksam ancak uyku vaktinde eve donuyordum. merak ettigim kafeleri, sergileri gezebiliyor, kendi maasimi harciyordum. hatta oyle bir harciyordum ki simdi dizlerimi dovmeme sebep olacak sekilde hic para biriktiremiyordum.
ekim 2015... uzerine dusunmekten korktugum o temel konuyu gormemek icin kor olana dek icmek, icmek, icmek. maasim sadece alkole ve fine dining'e gitmesi. cunku olur da eve biraz erken gelirsem, tek yaptigim gogsume oturan fille beraber aglamak ve kahrolmakti.
kendime dair en sevmedigim ozelligim her seye problematik yaklasmam ve oluruna birakamam. sorun mu var? neden var? nasil olusmus? nasil yok edilir? tamamen bu pattern'de ilerliyor her dusuncem. oysa bazen yok edilemiyor sorunlar, orada seninle beraber durmasi gerekiyor. sen ise oyle sartlanmissin ki sorunlari ortadan kaldirmaya, beceriyle ortada toz bile kalmayacak sekilde etraftaki boklari temizlemeye, bu sorunun orada durmasina dayanamiyorsun. sessiz, sakin, kendi halinde bir sorun olsa bile neden var yani? niye yok edemiyorum bunu? bildigim seyi niye yok edemiyorum?
yillardir terapi yapiyorum ama hala kabullenemedigim seyler var.

1.12.15

25 yasindayim, kendi parami kazaniyorum, doktorum. ama hala icim oyle kucuk bir kiz cocugu var ki.. gecen gun bir aile dostumuzla konusurken, kadin birden "kardesinde de sezdim bunu, sende de var. annenler sizi cok guclu yetistirmisler, kendinize guveniniz tam" dedi. suratina kahkahalarla gulmek istedim. guclu? ben? kendine guveni tam? annemler sayesinde?
benim guclu olmaya dair tek motivasyonum, babama olan inadimdi. babam zayif oldugumu mu dusunuyor? o zaman olmayacagim! babam yapamayacagimi mi dusunuyor? bal gibi de yapacagim! babam pes etmemi mi bekliyor? asla pes etmeyecegim. babam intihar etmemi mi bekliyor? inadina yasayacagim!
sonra tam da boyle dusunurken o igrenc vicdan konusmaya basliyor: o eski baban degil artik, yaslandi, kabullendi, o da degisti.
yaslanmasi o kadar korkunc bir sey ki! benim kalbimi daha da yumusattigi, kafami ise daha da karmancorman yaptigi ve aramizdaki bu inat savasina bias kattigi icin..

canim babam, sen benim kafamda yikamadigim -ah bir turlu yikamadigim- kocaman bir duvarsin. arkamda durup bana destek olmak, sana sirtimi yaslamami saglamak yerine, bu duvar, bu kocaman ve kor atesten duvar benim onumde. ben onu gecmek istiyorum. ben onu itmek istiyorum. ben ona sarilmak istiyorum. ben onu seviyorum. ben ona kiziyorum. ben onu yikmak istiyorum. ve bunlarin hepsini hissetmek gercekten yorucu. gogsumun ustune oturan kocaman bir fil var gibi.. ve ben nefes alabilmek istiyorum.

3.11.15

insanlari degil de onlarla oldugum zamanlardaki halimi ozlemek.

mesela bu sarki bana hep gec kalmisligi, birisiyle ayni anda ayni hissi hissedememeyi, kendine yabancilasmayi, akip giden zamani, gozlerimin icine bakan cocugu, peyote'yi, kirmizi balonlari, munferit'in alt katini, gidemedigim lab dersini, gri renkli o koltugun dokusunu, dokundukca cikardigi sahile vuran dalga sesini, o sesin insana verdigi garipligi, ayni suda iki kez yikanilmayacagini, ama isiklar altinda dans ettigim o geceyi hatirlatacak.


1.11.15

annemle beraber yuzuyoruz. kac yasindayim hatirlamiyorum ama elimi her gordugum seye uzatmak istiyorum. annem yapma diyor, cunku onlar deniz canlilari ve rahatsiz edilmek istemezler. bir yanim cok korkuyor aslinda, suda dalgalanan uzantilari olan bu deniz canlisina dokunmaktan. oteki yanim inanilmaz merak ediyor. ama tabi ki annemi dinliyorum ve onume bakarak yuzmeye devam ediyorum.

19.8.15

conscientia.

vicdanin ogretilecek ya da sonradan kazanilacak bir sey oldugunu sanmiyorum. [belki de cok kotumserim] ancak vicdan hic sanilmadigi kadar kolayca kaybedilebilen bir sey.
bu yuzden bu kadar hizla cozuluyoruz zaten. birbirimizden, insanliktan.

8.8.15

dilek.

bu sene kac nobet tuttum bilmiyorum. kac hasta baktim. kac insan tanidim. kac dert dinledim. kac kisiye sinirlendim. kac kisiye gucendim.. iyi ki hos olmayan anlari unutmak diye bir sey var. yoksa adresini bulamamis tum bu ofke ve pismanlik, omuzlarima cokup beni oldugum yere gomerdi agirligiyla.


bu sene beni mutlu eden, iyi ki tanimisim dedigim insanlari ise hatirliyorum, onlarin sevdikleri/sevecekleri bir sey gordugumde, onlarla gecirdigim anilari anlatirken hala sevgiyle aniyorum. onlardan birisi, en sahiplendigim, en sevdigim, bir hastadan da otesi olan guzel bir insanin olum haberini aldim. aylarca umutla, merakla, basi dik bir sekilde hastaligina karsi durdu. dun ziyaretine gittigimde bilinci kapaliydi, bir ay once gordugum halinden cok ama cok farkliydi. her sey cok hizla ilerlemis. zaman nasil da gecmis. aydinlik ve isik dolu bir gelecek dilemisti bana. ben de aynisini su anda onun icin diliyorum. umarim aci cekmedi, umarim cocuklari metanetli olurlar. hayat cok garip. su his, su uzuntu, su bosluk.

28.6.15

keske ruzgar beni suruklese.

gitmek, gitmemek, calismak, calismamak, bilememek, hareket edememek, donup kalmak, yuruyememek, yorulmak, uyumak, bikmak, istemek, istememek.



17.6.15

niye dusuyorum bilmiyorum. en cok mutlu olmam gereken zaman su an (kagit ustunde). zira yine kagit ustunde mezun oldum. aldim diplomami. yillar once henuz 9 yasindayken ama ruhum deliler gibi ozgurce kosmak isterken soyledigim cumle suydu: "o doktorluk diplomasini alip ailemin gozune sokucam ve topuklarimi kicima vurarak istedigim hayata dogru kacicam." realiteye donersek bu laf oyle kulaga geldigi gibi de olmadi. diplomayi buyuk bir heyecan ve gururla aldim. ben bile tip fakultesini bitirmistim. ben. niye ben bile mi diyorum? cunku benim gozum o kadar disarda, kafam o kadar bulutlardaydi ki daha ilk gununden beri bu yogun calisma temposu ve kararliligini nasil basaracagimdan supheliydim. ama yaptim. gozumun ucuyla calisa calisa gectim sinavlarimi, gittim konserlerime, gezdim sergilerimi, dolastim yurtdisinda, dondum sinavlara girdim, estetik yoksunu hastane binalarina katlandim senelerce, yeri geldi hasta oldum, yoruldum, asik oldum, kahroldum, sevindim, uzuldum ama bitirdim. cumartesi gunu haydarpasa kampusu'nun bahcesindeyken cok garip duygular yasadim. cimenler, duvarlar, kantin, agaclar, banklar, koridorlar. kayit gunu geldi aklima, cok belirsizdi her sey. sadece istanbul'da yasamaya baslayacagim belliydi. simdi, 6 sene sonra, yine bir belirsizlik kiyisindayim. kismen aslinda. bir aksilik cikmazsa istanbul'da yasacagim ama ne is yapacagim, psikiyatrist olacak miyim, idealizm de bir yere kadar diyip vaz mi gececegim, yoksa psikiyatrist olup da mutsuz mu olacagim.. belirsizlik, belirsizlik. net olan tek sey, doktor oldum ve bu hosuma gitti.

6.6.15

24 yillik hayatimin en korkunc hastaligini atlatiyorum. bunlari yazabildigim icin aslinda buyuk kismini da atlattim. hem de oyle bir atlatma ki kendi gucumu buldum. kardesimin kollarinda, annemin kucaginda, babamin sesinde, arkadaslarimin yardimlarinda.
dun ben olumden dondum.
en son 2007 yilinda yapilan bir enjeksiyona bagli olarak yasamistim anafilaksiyi. o ilacin beni oldurebilecegini, o gunden beri unutamam. sanki cigerlerimi birisi sikistirmis gibi nefessiz kalmistim. mosmor. babamin saskin surati, annemin hizir gibi atilmasi.. unutamam. an be an nefessiz kalirken aklimdan "boyle siktiriboktan bi sekilde mi olucem yani?" sorusu gecmisti. olmemistim sonrasinda ama bogularak olen insanlarin, olmeden evvel neler yasadiklarini az biraz anlamistim.
bu sefer vucudunu ve anafilaksiyi cok iyi taniyan bir doktor olarak yasadim onu. ve hastanede oldugum icin "olecegim!" panigim olmasa da [zira birisi bana mudahale eder herhalde diyordum] "oluyorum, yardim edin!" panigim mevcuttu.
o sirada aklima sadece annem gelebiliyordu. delicesine carpan kalbim, hissetmedigim ayaklarim, kasili kalmis ellerim, bulanik bilincim, iste ben karsinizdayim. 4 gundur cesitli sedyelerde tasinan, kollarinda damar yolu acilacak yer kalmamis, vucudu yorgun dusmus ben, buradayim.

hala temizlenmedi vucudum enfeksiyondan. hala bitmedi ilaclarim. artik atesler icinde gecen geceler yok. gunde 15 saati bulan uykularim yok. yuruyorum, dusmuyorum. konusuyorum, aglamiyorum.
ama cok agladim. bu hastaligi nasil atlattigimi, bir ben bilirim desem yalan olmaz. cunku ben atlattim. o yuzden su anda hala tam olarak iyilesmesem de kendimi hic hissetmedigim kadar guclu hissediyorum. ayaklarim yere hic bu kadar guclu basmamisti.

2.6.15

yine ben bok gibi, yine ben duvarlara carpan.

27.5.15

loved despite of great faults,
hated because of great qualities.

20.5.15

guvensizliklerimizi birbirimizle paylassaydik, taze fasulye ile c vitamininin, varligi beslese bile yasami kurtaramadigini ve ruhu beslemedigini kendi kendimize soyleyenilmek icin kendi aramizda bir araya gelebilseydik, ne kadar iyi olurdu.

1.5.15

nasil biri oldugunu unutmamak icin yalnizligini kimseye verme.

9.4.15

meyse isminde bir hastam var. her baktigimda, her konustugunda anneannemi hatirliyorum. giresunluymus. bostanci'da oturuyor. bana gel, sana yemek yapayim, recel vereyim diyor. ailemden ayri yasadigimi duyunca, bir anaclik aldi basini gitti kadinda. bir de oyle sasirtici ki asla yasini gostermiyor. oysa 84 yasinda. disarda gorsem maksimum 70 derdim. boyle de sansli bir genetigi var.
yavas yavas eriskin dunyasina ilerliyorum. mezuniyetim yaklastikca, annem "sen kardesinle pek yasayacak gorunmuyorsun" dedikce, arkadaslarim "bu yaz mi?" dedikce ben eriskin dunyasina yaklasiyorum. bu gibi anlarda anneannemi nasil da isterdim. babaannem de yok benim. dedem de. her yasli insanda onlari ariyor gibiyim, onlari daha da ozluyorum. 

15.3.15

ben neden benim?

bir ara hayatin bizatihi kendisi beni oyle yormustu ki bulabildigim en guzel kacis yolunu secmistim: gercekten uzaklasmak. kendimden uzaklasmak. hayatima bir ucuncu goz gibi bakmak. sevdigim insanlara bir yabanci gibi bakmak. onlara sarilirken, onlari operken bile. o gunlerimde ve hala ara sira sabah uyandigimda sasiriyorum. yaklasik 10 saniyelik bir zihinsel boslukla uyanip, kendi kendime “senin adin dide. su okulda okuyorsun. bir saat sonra dersin var. simdi kalkip ona gitmelisin” demek gerekiyordu. yoksa o bedeni nereye hareket ettirecegini, nasil kontrol edecegini bilmeyen bir zihin oluyordum.
hala bazen bir bar tuvaletinin ya da bir arkadasimin evindeki tuvalette aynaya bakip sasiriyorum. sen napiyorsun su anda diyorum. cok garip. yani sirf su bedenin icinde oldugum icin onun gozunden yasiyorum hayati. ruhum nasil da engellenmis hissediyor kendini o anlarda. aynaya bakiyorum ve fena da degil bu kiz aslinda diyorum. burnu biraz kemerli ama yuzu guzel. ben, ben olmasaydim, bu yuzu hatirlar miydim diye dusunuyorum. akilda yer eden bir yuze sahip miyim? bazen de aynaya bakarak urperiyorum: yillardir beraber yasadigim bu bedene cok yabanci hissediyorum kendimi. bu kiz kim diyorum mesela. cikarin beni buradan.