bir ara hayatin bizatihi kendisi beni oyle yormustu ki bulabildigim en guzel kacis yolunu secmistim: gercekten uzaklasmak. kendimden uzaklasmak. hayatima bir ucuncu goz gibi bakmak. sevdigim insanlara bir yabanci gibi bakmak. onlara sarilirken, onlari operken bile. o gunlerimde ve hala ara sira sabah uyandigimda sasiriyorum. yaklasik 10 saniyelik bir zihinsel boslukla uyanip, kendi kendime “senin adin dide. su okulda okuyorsun. bir saat sonra dersin var. simdi kalkip ona gitmelisin” demek gerekiyordu. yoksa o bedeni nereye hareket ettirecegini, nasil kontrol edecegini bilmeyen bir zihin oluyordum.
hala bazen bir bar tuvaletinin ya da bir arkadasimin evindeki tuvalette aynaya bakip sasiriyorum. sen napiyorsun su anda diyorum. cok garip. yani sirf su bedenin icinde oldugum icin onun gozunden yasiyorum hayati. ruhum nasil da engellenmis hissediyor kendini o anlarda. aynaya bakiyorum ve fena da degil bu kiz aslinda diyorum. burnu biraz kemerli ama yuzu guzel. ben, ben olmasaydim, bu yuzu hatirlar miydim diye dusunuyorum. akilda yer eden bir yuze sahip miyim? bazen de aynaya bakarak urperiyorum: yillardir beraber yasadigim bu bedene cok yabanci hissediyorum kendimi. bu kiz kim diyorum mesela. cikarin beni buradan.
No comments:
Post a Comment