gozleri parliyor. bu nasil bir kotu adam. bu nasil korkunc bir masal. ben nereden dustum buraya ve nefes alamiyorum, normal mi?
gozleri parliyor. dislerini gosteriyor. niye insanlar birbirine karsi bu kadar guvensiz. niye sectim burayi ve nefes alamiyorum, normal mi?
gozleri parliyor, dislerini gosteriyor ve disleri keskin. sesleri akiyor. kahkahalari. ve birbirlerinin ustune cikan tonlamalari. ne var sanki baliklar gibi bir suru halinde hareket etmeyi basarabilsek. ne var rol yapmayi biraksak ve o an gercekten nasil hissettigimize donsek. cunku donersek, ben tam da sunlari soylemek istiyorum:
- ben, senden nefret ediyorum ve senin etrafinda yalakalik yapmak icin bekleyen hepinizden de nefret ediyorum. sen ve senin gucunu kullanis bicimin, beni tiksindiriyor. senin temsil ettigin seyler, manevi olarak o kadar bos ki "temsil ettigin degerler" diyemiyorum. degmezler cunku!
senin herkesi degersiz goren bakislarin, gizliden ya da aleni kendini ovmelerin, dunyanin en mide bulandirici seyi. bana bak, o kucumseyici bakisla degil, daha dogrudan! ben kimim? ben sen degilim. ben senin soyledigin tek
kelimeden de bi bok anlamadim. ben senden nefret ediyorum ve bu, kalbime o kadar agir geliyor ki.. simdi gel, bundan konusalim. sence kalp yetmezligine yol acar mi tum bu agirlik? ya tasiyamazsa? sonuclarini dusunmek cok urkutucu ve cirkin. ama bir an fark ettim, baska bi yol yoktu. kalbim bunlari tasiyamiyordu. evet o yuzden tasmak istedi. sana, senin degerlerine, senin gelmis ya da gecmisine. tasdim, duramiyorum, durduramiyorum, ozgur kiliyorum. kelimelerimi.
28.2.13
26.2.13
live fast, die young.
sabirsizlik. gunumuzun zeki ve aptal insaninin sorunu. hiz. hareket. aktiflik. tasikardi. heyecan. adrenalin. suprarenal bezler. sempatik sinir sistemi. hipokampus. amigdala. hafiza.
aninda ulasim, aninda sonuclanma, aninda basari istedigimiz gibi, basarisizligi da aninda istiyoruz. yas suresi aninda olmali. birdenbire ve sonrasinda kalmaksizin. yas duygusal bir seydir. oysa duygular da aninda olup bitmeli. birden sevismek gerek, birden kavga edebilmek gibi. bir anlik sinirlenme ile dunyalari yikabilirken, bir anlik sevgi ile asik oluruz.
sabirsizlik. bunun en cok haksizlik ettigi seyler duygularimiz. onlari alip minik bir zaman parcasina sikistirirken, etrafina tasan duygular. o anin icine hapsedilmese, ancak genis zamanda asil anlamlarina kavusabilecek ve ne yazik ki cogu zaman da aslinda hicbir sey ifade etmeyecek olan duygular. ah o duygular. dusunsene en buyuk askin, gecip gittikten, sana hayalkirikligi ve uzuntuyu getirdikten sonra, iliskinin baslangicindaki evrendeki en yogun bag/guc kaynagi gibi gorunuyor mu hala? seni cok kizdiran o olaylar, sonradan gulup gecilen olmuyor mu? her sey, herkes, her yer sonunda bitmiyor mu? oysa sen bitmiyorsun. her sey bitse de sen bitmiyorsun.
derin bir nefes al.
bu, bir nefes tutma isi.
dayanabilirsen, dayanabildigin kadar gidersen suyun altinda,
seni harika bir yeralti magarasina cikaracak bir yolculuk.
her yeri paril paril, ama hayir, inanilmaz degerli taslarla kapli degil o yeralti magarasi.. senin vicdanin var orada.
durursan, sadece surada uzanip elimi tutarsan ve nefesini tutarsan, o yere ulasacaksin. vicdanina. sana en degerli taslarin bile veremeyecegi en guzel huzura ulasacaksin. senin vicdan rahatligina.
nefesini tut.
sabirsizlik, sekizinci gunah olarak yer almali artik kitaplarda.
sabirsizlik, senin gunahin, tipki oldugu gibi diger insanlarda da.
benim huzunlu huzursuz bacaklarim.
birisi bana hayatimin en guzel zamanlarini soylese tek bir an bile tereddut etmeden temmuz 2012 diyebilirim.
son zamanlarda cok fazla sey bana almanya'yi ozletiyor. almanya'nin tasi topragini degil. oradayken benligimi saran o guvende olma hissini. kendimi bulmuslugumu.
simdi yine gecenin ikisi ettim saati. yarin erkenden kalkmam, 4 saat boyunca profesorlerle beraber vizit yapmam, 46 yasindaki insanlarin bile kalp krizi gecirebildigini gormem, yillarin insan vucuduna nasil hoyrat davrandigini gormem, yine o maskeyi takip, oglen kantinde arkadaslarimla/donemdaslarimla sosyallesmem gerekecek.
leipzig'te tek basima yedigim hatta kimi zaman facetime sagolsun, alinin senlendirdigi yemekler, hic yok. bugun yemekhanede, bir yandan kitap okuyup bi yandan da yemek yerken, insanlar tarafindan yadirganisim rahatsiz ediciydi. bugun sirf yasima ve konumuma uygun bi sekilde, ogleyin kabuguma cekilip kitap okumaktansa, kantinde sosyallesmeyi tercih etmek. cok garipti. bir an durdum o masada ve insanlara baktim. hicbir bagimiz yok. ben ne yapiyorum burada. bir yandan da kendimi guvenli bolgede hissettim onlarla. ya da oglenin guzel gunesi uzerime vuruyordu o sirada, hepsi bunun yanilsamasi.
savasmaktan yoruldum. kendim olmaya calismak cok yorucu. bu ulkede. bu sartlarda. bu baglarla. bu bagliliklarla. bu kurallarla. bu yargilarla.
bu yuzden bugun oglen kendimi guvenli alanda hissettim. normaldim cunku. normale indirgenmistim.
keske su an almanya'da olsam. ya da fransa. ya da ispanya. ya da ermenistan. ya da iran.
kimse bilmese beni ve ben sadece yolda olsam.
saati yine iki etmis, birkac saatlik uyku hakkiyla sabahin korunde hastane yoluna dusecek birisi olmasam.
saatler ve gunler torbaya girmese.
yetisemiyorum cunku hicbir seye.
hicbir seye yetisemeyince de ayaklarim sallanmaya basliyor.
ve de bacaklarim.
yatagimda icinde bile,
guvende ve yolun sonunda hissedemeyen bacaklarim.
sizi durdurmak ne mumkun!
18.2.13
duyar mı ki, anlar mı sorunca.
İnsan hayat boyu onaylanmayacağını bilerek yaşayabilir mi?
Ben 2 aydır deniyorum. Her gün ölüyorum, tamam her gün olmasa bile o günün rüyalarında ölüyorum. Beni öldürdüğünü görüyorum rüyamda anne. Babamın kardeşimi öldürdüğünü. Hep bir huzursuzluk. Anlamsızca mutlu olabiliyorum. Anlamsızca üzülebildiğim gibi. Kalbimle yaşamak çok zor anne. Kalbim, benim yaşlı ve büyük kalbim, beni çok yoruyor.
Almanya'daki stajımın bir haftalık hastane kısmında, edinebildiğim tek arkadaşım Angela adındaki 45 yaşında bir kadındı. Sonradan tıp okumaya başlamış. Ben yaşlarında bir oğlu varmış. İntörn. Şef yaşında bir intörn. Ama oradaki pek çok nöroloji asistanından ya da uzmanından daha özel bir insandı Angela bence. Çünkü herkesin “hasta” gözüyle baktığı kişilere, o “insan” gözüyle bakıyordu. Bir hafta boyunca herkes çevremde Almanca konuştu. Ama bu kadın ama vizitlerde hocanın söylediklerini, dili döndükçe İngilizce'ye çevirdi. Böyle bir yükümlülüğü yoktu üstelik. Bunu kendisi istiyordu. Vizit bitince herkesin koşarak terk ettiği yaşlı ve ajite haldeki hastalarında odalarında kalmaya devam ediyor. O yaşlının elini tutuyor. Onu ikna etmeye çalışıyor. Ona hastanede bir süre daha yatmasının dünyanın sonu olmadığını anlatıyor. Oysa yaşlı hasta evine gidip, torunlarını görmek istiyor. Ama buna hazır değil sağlığı. Bu yüzden ona diyor ki “Kendini hızlıca toparlamaya bak, hiç surat asma” diyor. Ağlayan yaşlıların elini tutuyor. Veya henüz 22 yaşındaki, sol tarafındaki ani felçle gelen kızın suratına hiçbir doktor bakamazken, o elini tutuyor ve kıza “Ben senin korkularını anlıyorum. Ama şu an araştırıyoruz, elimizden gelenin en iyisini yapacağız” diyor. Doktorlar kızın suratına bakamıyorlar, çünkü kızın gidişatı parlak değil. Kız korkuyor. Çünkü benden sadece 2 yaş büyük. Ben utanıyorum onun odasına girmeye, çünkü o kızdan daha sağlıklıyım.
Bu arada Angela hastalarla konuşurken, Almanca konuşuyor tabi ki ama sorun değil. İnsanlığı, merhameti, sevgiyi, yardım etmeyi anlamak için o dili bilmek gerekmiyor. Tek bir kelimesini anlamadığım o Almanca diyaloglardan ziyade, Angela ve hastaların surat ifadelerine bakıyorum ve işte o an, konuşulan dil kulağıma Türkçe geliyor. Çünkü tüm dillerde, tüm ırklarda kalbin büyükse, insanlara yardım ediyorsan, aynıdır. Bunun başka anlamı yoktur.
Hastaneden ayrılacağım gün Angela'ya onu tanıdığım için sevindiğimi söylüyorum. Tam bu esnada gözlerim doluyor, çünkü ben bu kadını çok özleyeceğim. “Senin gibi bir insan doktor olacağı için çok mutluyum” diyorum ağlamamaya çalışarak. O da “Sen de çok iyi bir doktor olacaksın. Almanya'da iyi vakit geçir, iyi eğlenceler” diyor. Sarılıyorum vedalaşmak babında. Ben o kadını hayatım boyunca unutmayacağım.
O gün hastane çıkışı, kendime şaştım. Koca bir haftada arkadaş ola ola bu kadınla arkadaş olmuştum. Kendimi tutamayıp ağlamıştım hatta ayrılırken. Ben ne ara bu kadar yaşlanmıştım, ne ara bu kadar yaşlandın kalbim, dedim durdum.
Ben istiyorum, senin öyle kolların olsun ki, beni her zaman sarsın, bana hep sarılsın, ama gitmek istediğimde, “gidememek” fobim geldiğinde de uzaklaşmama izin verecek kadar uzun olsun. Sarılmayı bir an bile bırakmasın, ama nereye gidersem gelebilir olsun. Uzun olsun. Bana alan versin. Çünkü benim kalbim o kadar büyük. Nereye gidersem gideyim, ne yaparsam yapayım, ne dersem diyeyim, sen ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, seni sevmeye devam edecek. Bu yüzden, kalbim büyük. Kocaman. Ve yaşlı. Yorgun.
8.2.13
dide.
ismimin anlamini soruyorlar. sanki cok farkli bir isimmis gibi geliyor insanlara. halbuse didem'in iyelik keki yenmis hali. hi bi de isminin anlamini biliyor musun diye soruyorlar. niye bilmeyeyim, insan ismiyle varolur. ama nerden bilecekler benim bu isim ugruna mahkemelere kostugumu, kendimi kendimden tekrar dogurttugumu.
gozbebegi diyorum. anlami bu. fakat simdilerde her seyi sana yormak adettan ya, soyle cevaplayabilmek istiyorum: sevdigi adami, gozunun ortasina yerlestirmis kadin demek.
cunku gozumde sensin. gozum sensin.
bu is zor yonca.
bir seyler zor. bir seyler cok zor. ve sonrasinda daha da zor. bu yuzden ofkeleniyorum. kabullenememekten gelen bi ofke. hayir zoru goru pes edecegimden degil. ama ben niye zora kosuyorum?
biraksam, daha smooth bir sekilde yasayabilsem, gitsem, daha makul duzeylerde olabilsem, insem, daha alcak zeminlere degsem, bassam, daha yavasca ve acelem olmadan tum basamaklara.
oysa simdi olan su; gozum saatte. yelkovan akrebin pesinde. gozum kalbinde. damarlarin yillarin etkisinde. gozum gecmiste. golgesi hep pesimizde. gozum sende. gozum keske gormese!
4.2.13
insan yaparim saniyor da yapamiyor. olurum saniyor da yasamaya devam ediyor ya. eski gunlerin hatrina kalabalik aileye katlanamiyor. artik olum haberleri onu sasirtmiyor. izledigi filme dalamiyor veya filmi izlerken daliveriyor ya. gunler gecmek bilmiyor ama aylar hizla ilerliyor. sahile vuran dalga sesleri bir yaniyla yalnizligi, bir yaniyla ates basinda gecirilen akdeniz aksamlari olabiliyor. belki bir gun hic merak edilmeyen bir semtte bulabiliyor insan en sevecegi evi. ya da hic sasirmam sanip da hayat boyu, aldigi nefes boyu, sasmaya devam ediyor ya..
ben buyurum sanmistim. buyudum sanmistim diyelim daha dogrusu. kutularima sigarim sandim. paketlendim, suslendim, yollandim. dustum. yolda dustum. yolda iteklendim. yolda tekmelendim. islandim yagmura yakalanip. ya da herhangi birisinin kusmuguna daldim. az gittim, uz gidemedim, pakedimden cikiverdim. dogru adrese vardim mi bilemedim. ama ben iste bir kere acilivermistim. dogru zamanda mi ulasmistim. bunu hic bilemeyecegim. alternatif evrenler yok. artik cocukluktaki gibi gozumu kapatip, alternatif hayatimi gormek yok. dogru zaman, dogru yer, dogru insan. bilemeyecegim. sadece acilivermisligim, tum debelenmenin verdigi yorgunluk ve ustum basim pisten olusacagim. tum bunlarin sorumlusuymuscasina hemen pakedimden kurtulmak isteyecegim. kutuya vur bir tekme, yolun karsisina ucsun. sikilmistim zaten yolculuk boyu, her yeri kapali kapali kapali. insani bogar gibi. oysa insan nefes alir, hayir agzi ya da burnuyla degil. beyniyle. sonra zaman gececek, adimlar atilacak, kah gulunecek kah eglenilecek. gun gelip de yagmur baslayinca, iste tam o an, basimi sokmak istedigim kutumu isteyecegim. gun gelip de parcalarim kirildigi an, paketlenmek isteyecegim. tekrar pakedimi isteyecegim. yolun karsisinda. buruk ama hala orda. orda ve hala kapali. nefes alabilecek miyim? nefes alabilmek icin illa kafama silah dayayip cekmeli miyim?
ben buyurum sanmistim. buyudum sanmistim diyelim daha dogrusu. kutularima sigarim sandim. paketlendim, suslendim, yollandim. dustum. yolda dustum. yolda iteklendim. yolda tekmelendim. islandim yagmura yakalanip. ya da herhangi birisinin kusmuguna daldim. az gittim, uz gidemedim, pakedimden cikiverdim. dogru adrese vardim mi bilemedim. ama ben iste bir kere acilivermistim. dogru zamanda mi ulasmistim. bunu hic bilemeyecegim. alternatif evrenler yok. artik cocukluktaki gibi gozumu kapatip, alternatif hayatimi gormek yok. dogru zaman, dogru yer, dogru insan. bilemeyecegim. sadece acilivermisligim, tum debelenmenin verdigi yorgunluk ve ustum basim pisten olusacagim. tum bunlarin sorumlusuymuscasina hemen pakedimden kurtulmak isteyecegim. kutuya vur bir tekme, yolun karsisina ucsun. sikilmistim zaten yolculuk boyu, her yeri kapali kapali kapali. insani bogar gibi. oysa insan nefes alir, hayir agzi ya da burnuyla degil. beyniyle. sonra zaman gececek, adimlar atilacak, kah gulunecek kah eglenilecek. gun gelip de yagmur baslayinca, iste tam o an, basimi sokmak istedigim kutumu isteyecegim. gun gelip de parcalarim kirildigi an, paketlenmek isteyecegim. tekrar pakedimi isteyecegim. yolun karsisinda. buruk ama hala orda. orda ve hala kapali. nefes alabilecek miyim? nefes alabilmek icin illa kafama silah dayayip cekmeli miyim?
Subscribe to:
Comments (Atom)