dedem oldu. gizem oldu. biri hayatinin sonunda, digeri basinda, hayatimin iki insani oldu. ben naptim. ben yine yoktum. yuzum yoktu cenaze yerlerinde ve ayaklandim, solugu kubbenin altinda aldim.
olurum saniyorsun da olemiyorsun ya, cok garip.
pencereden kendimi sallandirirken, ben olmak cok garip. arkami donsem bile alinin kollarini bana dolamasi, enseme nefes almasinin hissettirdigi guven garip. cocuklugumu beraber gecirdigim tum insanlardan uzak dusmem garip. cocuklugumdan uzaga dusmem garip. her yanim yara bere icinde, dususumu hafifletmenin aksine canimi yakan, taslara carpmak garip. koy evinin bitmesi garip. sanki cocuklugum hic yasanmamis gibi. sanki cocuklugum -sandigim sey- cocukken okudugum bir kitaptan veya pek cok kitaptan sayfalarmis gibi. ben kimim? neredeyim? bunlarin hicbir anlami yokmus gibi. yine de bosu bosuna sorup, gozyaslarindan soru yapmak adettendir.
olumu anlayabiliyorum. olumun dogal bir sey oldugunu akliselim bir sekilde acikladim dilaraya: bu dunyanin maddiyati icinde o kadar kayboluyoruz ki olum en korkunc seymis gibi geliyor bize. oysa aslolan sey somutluktan uzak. bu dunyanin, hayatin da otesinde bir seye bagliyiz. bu dunyanin cok da meraklisi olma yani.
peki ama olen insanin ardindan kalanlar nasil dayaniyor? hem bir yanlariyla bu cirkin ve soguk maddiyati reddediyor, hem de sevdikleri insandan kopmus bi halde bu maddiyatin arasinda yasamaya devam etmek zorunda kaliyorlar. insan, nasil dayaniyor? nasil aramak istese bile o insani arayamayacagini idrak edebiliyor? nasil bir daha ona dokunamiyor? nasil susuyor? nasil, dayaniyor? nasil, ozlemesin?!
No comments:
Post a Comment