ev arkadaşlarımın sanatçı çıkması herhalde şansımın göstergesi.
anna, performing arts üzerine tezini tamamlamaya çalışıyor.
sevgilisi manuel ise animasyon eğitimi alıyor.
benden önceki ev arkadaşları olan fransız alice de illüstrasyon okuyormuş. birkaç gün daha burada kalıyor.
bendeniz ise tıp öğrencisi, neuroscience gönüllüsü ve depresif kız oluyorum evde.
dün şehir merkezine varana dek anlayamadım staja geldiğimi.
şehir merkezinde, yurtdışında ilk defa tek başıma, ilk kez gördüğüm bir şehirde ve bilmediğim dilde konuşan insanlar arasında 30 kiloluk valizlerimi taşımaya çalışırken bir anda durup: ya ben napıyorum burda, dedim.
güç bela evin olduğu südvorstadt bölgesinden geçen tramvayı bulup, nihayet eve geldiğimde, çok sevimli ve kafaları rahat ev arkadaşlarım olduğunu gördüm.
dün gece 2 saatlik uykuyla şehre adım attığım için akşam kitap okurken bir anda uyuyakalmışım. tekrar hayata döndüğümde saat 11.30 olmuştu. 2 saat falan anna ve manuel ile sohbet ettim.
bugün ise uyandığımda 11.30'tu. [hayvansın rıza] şehri turlamaya çıktım. duvarlarında inanılmaz güzel grafitiler var bu şehrin. yarın sabah göte gelmeyeyim diye elimde haritamla max planck'a doğru yola çıktım. evden 15-20 dakika uzaklıkta. binanın önünde durup sinsice inceledim -.- sonra da sokakta kimsenin olmadığından emin olduğum bir an "seni yenicem max planck!" diye bağırıp kaçtım.
bugünle alakalı görme açımı güzelleştiren şu değerimizden bahsetmek istiyorum: alman erkekleri.
özellikle de bisiklet sürdükleri anlarda. bilekleri ve omuzları göründüğünde. ama çok soğuklar. yani şu koca günde bir defa laf yedim sokakta, o da yanımdan geçen arabadan geldi. ve cool alman erkeğinin doğasını bildiğim için TÜRKSÜN Dİ Mİ diye bağırmamak için zor tuttum kendimi.
şimdi yarından evvel okumam gereken tezleri okuyup, yarın max planck'a beyinli bi insan olarak gitme arzusu içindeyim. fingers crossed for tomorrow.
No comments:
Post a Comment