başlangıçta sadece ikisi vardı. sonra bir arttı, topladığımda dört ediyordu. bir dikdörtgenin uzun kenarlarını ikişer ikişer dolduracak, kısa kenarlarına salata tabaklarını yığacak kadar.
arada başka sandalyeler de çekildi yanıbaşa. bazıları çok garip konuşuyorlardı, bazılarının ellerinde silinmeyen bir et kokusu, kimisinin ağzından temizlikler akarken, kimisi kirini gözlerinden bulaştırırdı. baktığı yere yara açardı.
sonra masa değişti. masada üç kişi vardı. ortalarında kalakalmıştım. her işim bitmiş ama çıkamıyordum. çünkü iki yanım da yavaş insanlarla doluydu.
sonra masa değişti. tek başımaydım. 1. dünya savaşı 1914 ile 1918 arasında gerçekleşmiştir. bunu asla unutamam. bir de 15 katlı bir apartmanın damında baş başa kaldığım erkek çocuğunu.
masa, defalarca değişti. ama o uzun kenarlarına dördümüzün oturduğu dikdörtgen masa hala aynıydı. masa akıp gidiyor, ben sadece olan biteni izliyor, dönüp dolaşıp o masaya oturuyordum.
önümde kırmızı bir masa var. yanındaki siyah olmalı. üzeri küller dolu. bir koltuktayım. sağımdaki üçü beni bekliyor. benim yarınımda varlar, biliyorum, çünkü masada konuşulan tek şey buydu yıllardır. solumdaki üçü beni bekliyor. benim yarınımda yoklar, biliyorum. hatta birkaç ay sonramda bile görünmüyorlar, bu eve bir daha gelecek miyim, o bile müphem. ama ben bu evi biliyorum. tek başıma bile avcumun içi gibi bulabiliyorum.
burada durmam lazım. kırmızı masayı hatırlıyorum. külleri hatırlıyorum.
ama solumdaki üç insanı tanımıyorum.
sağımdaki üç insanı içimden çıkaramıyorum.
doğru masa bu değil mi?
kırmızı olan. emin olamıyorum. ama solumdaki üç insana çaktıramam. sağımdaki üç insan ise çoktan gitti. ileride bir yerlerde, belki ocak ayında, yeniden buluşmak üzere. ellerinde peçeteler, ellerinde elleriyle, ellerinde güçleriyle, ellerinde sözleriyle.. diyecekler ki "biz buradayız."
hala emin olamıyorum. şu an yirmiüçüncü dakikaya girdim bu emanetsizlik haliyle. ama kendimi inandırmaya çalışıyorum. o an diyorum ki "sen bu üç insanı tanıyorsun aslında ya. baksana. biliyorsun baya baya şu adamı."
neyi biliyorum ben allah aşkına?
masanın ayakları sağlam
peki tamam da:
ayaklarıma dolanan başım mıydı,
rüzgar mı.
No comments:
Post a Comment