
yastığın altında kalmış kolum uyuştuğundan mütevellit açtığım gözlerim, kapalı gözlerini gördü. kirpiklerinden öptüm, günaydın dedim. gözlerini açtın, güzel gülümsemeni verdin. bulut kadar hafif yorganın ötesinde, birbirine dolanmış ayaklarımızı görünce daha sesli güldün. biliyor musun, ben o gece hiç üşümedim.
yatağın kenarındaki su şişeme uzandım. içtiğim en tatlı su bu olmalı. sonra şişeyi sana uzattım. su boğazından akıp giderken, hareket eden adem elmana baktım. şişenin kapağını kapatıp, yerine koydum. kafamı yastığa gömdüm. ellerinle kakülümü düzelttin. parmaklarını yiyebilirdim.
haliyle acıkmış iki insan olarak çıktık evden. birkaç metre aşağıda pazar kurulmuş, durmadan minibüsler ve insanlar akıyor aşağı doğru. bugün haftasonu, herkes karşıya geçmek peşinde. ama biz yüzümüzü yukarı verip, yokuşu çıkmaya başladık. sonra beyaz parmağını şöyle bir salladın ve taksi durdu: moda.
takside pencereye daha da yaklaştım. yolun kenarındaki ağaçların yapraklarının izin verdiği yerlerime güneş dokundu. gözümü kapattım ve gülümsedim. elime uzandın ve tuttun. şaştım ve aşık oldum.
aldığımız poğaça ve simitler elimizde, çay bahçesine yürümeye başladık. bir ara sağ tarafa döndüm ve yukarı baktım. yüzüm ekşidi. evin balkonundan sarkıtılan geçmişime dolandım. zaman nasıl da hızla koşuyordu yokuş aşağı. "neyse" deyip bulutlara bakmak gibi bir şeydi. ben de öyle yaptım. biraz daha sana sokuldum. benim evim meğersem ağzının kenarındaki kıvrımmış, bilememişim.
- bize iki çay!
şu günlerin biteceğini bilmesem çok daha iyi olurdu. az kaldı neyse ki bundan sonra hep aynı sabaha uyanmamıza. birisi deseydi ki bana "istanbul'u bırakacaksın ve ankara'ya gideceksin", "siktirgit" derdim. bilirsin, derim.
ama bu öyle bir şey ki kabul edebiliyorum. hiçbir şey vazgeçilmez değil, seni düşündüğümde. bundan 5 sene sonra istanbul'da yine kendi başıma mı uyanmak istiyorum, yoksa senin hazırladığın kahvaltıyla mı? yaptığımız kahvaltıdan sonra gittiğimiz işlerimiz mi, senin işini yaparken suratındaki ciddiyet ve ellerindeki kabiliyet mi? hastalandığında alnındaki saçlarını düzelten parmaklarım mı, basit bir hücreyken el-kol-bacak oluşturacak şişmiş karnıma bıraktığın öpücük mü?
ben o sabah tam da bunları düşündüm ve şunu fark ettim: eskiden anıları daha hızlı yaratırdım.
No comments:
Post a Comment