bazen gerçekten bir ömürde tek hayat yaşamak istemediğime karar veriyorum. otobüste vesair giderken yan tarafta bir arabaya takılıyor gözüm mesela. keşke o anlığına "ben" benden çıkıp, o sürücü koltuğundaki kadın olsam. onun hayatı nasıldır, bir baksam. ama mutsuz ediyor bu insanı biliyor musun. dünyada yüzlerce dil var. ülke var. ve öldüğümüzde kaç dil konuşuyor olabileceğiz ki. mesela çince, benim için hep çizgilerden ibaret olacak. oysa o çizgiler bir hikaye anlatıyor. hayatımda tenis oynamadım. öldüğümde hala mühendislerin ne yaptıklarını bilemeyeceğim. pek çok meslek grubunun aslında ne yaptıklarını bilemeyeceğim. dünyada dinlemek gereken çok fazla hikaye var aslında.
bencillik etme diyor arkadaşım. bunları düşünerek yaşarsan, dibe batarsın diyor öteki.
ölümden çok korkuyorum.
ama bazen yaşamaktan da korkuyorum. uyanıyorum ve "aman tanrım, yaşıyoruz!" diyorum. yolda yürüyorum, o kadar insan, nasıl yaşayabiliyorsunuz, diyorum.
ve ölmekten çok korkuyorum.
ve yaşamı becerebilenleri sevmiyorum. evet, yaşamak bir ability işi ve kimi zaman bundan mahrum olduğumu düşünüyorum.
mad men'de şöyle bir söz geçiyordu: yalnız doğdunuz ve yalnız ölecekseniz. ve bu dünya, üzerinize sadece bir kurallar demeti serper. bu gerçekleri unutmanız için.
sonra sanırım özdemir asaf şunu demiş: insanlar, gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları sevip; gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.
ben de şunu diyorum: hepimiz, acılarımıza sahip olmak dışında yalnızız.
No comments:
Post a Comment