bir ara hayatin bizatihi kendisi beni oyle yormustu ki bulabildigim en guzel kacis yolunu secmistim: gercekten uzaklasmak. kendimden uzaklasmak. hayatima bir ucuncu goz gibi bakmak. sevdigim insanlara bir yabanci gibi bakmak. onlara sarilirken, onlari operken bile. o gunlerimde ve hala ara sira sabah uyandigimda sasiriyorum. yaklasik 10 saniyelik bir zihinsel boslukla uyanip, kendi kendime “senin adin dide. su okulda okuyorsun. bir saat sonra dersin var. simdi kalkip ona gitmelisin” demek gerekiyordu. yoksa o bedeni nereye hareket ettirecegini, nasil kontrol edecegini bilmeyen bir zihin oluyordum.
hala bazen bir bar tuvaletinin ya da bir arkadasimin evindeki tuvalette aynaya bakip sasiriyorum. sen napiyorsun su anda diyorum. cok garip. yani sirf su bedenin icinde oldugum icin onun gozunden yasiyorum hayati. ruhum nasil da engellenmis hissediyor kendini o anlarda. aynaya bakiyorum ve fena da degil bu kiz aslinda diyorum. burnu biraz kemerli ama yuzu guzel. ben, ben olmasaydim, bu yuzu hatirlar miydim diye dusunuyorum. akilda yer eden bir yuze sahip miyim? bazen de aynaya bakarak urperiyorum: yillardir beraber yasadigim bu bedene cok yabanci hissediyorum kendimi. bu kiz kim diyorum mesela. cikarin beni buradan.
15.3.15
5.3.15
no cars go
hastanede ortaya cikan dide'ye cok sasiyorum. icimde bir florence nightingale varmis da haberim yokmus diyecegim, oysa bu bir yalan. o hep vardi. 12 yasindayken gidip bipolar hastaligi olan cocuga tutuldugumda veya evden 90 km uzakta, yasamadigim bir sehirde yeni dogmus bir sokak kedisi bulup onu karton kutu ve tren yardimiyla eve getirdigimde [sadece bir gun daha yasatabilmistim zavallicigi] biliyordum ben. icimde bitmek bilmeyecek bir kurtarma sevdasi var. yardim.
bundan onceki yillar boyunca favori cumlem: i hate y'all! oldugu icin su an hastanedeki halim garip geliyor. kendimi kasmiyorum, zorlamiyorum. o gulumseme suratima geliverip konuyor. birden. nobetciyken, utanmasam servisteki hastalarin hepsinin uzerini ortup iyi geceler diyecektim. utanmadigim ve onlari onemsedigim icin ise sabah hepsine teker teker gunaydin dedim gulumseyerek. geceniz nasil gecti, agriniz var miydi dedim.
bu sabah hastaneye geldigimde bir hastamin ex oldugu haberini aldim. sasirmadim, zaten dnr hastasiydi. sadece esinin o ozverili bakimi surekli gozumun onune geldi. basiniz sagolsun dedim. allah razi olsun dedi. oysa ben hicbir sey yapmamistim. o hasta kurtarilamayacak bir durumdaydi. ben sadece birkac gununde daha yer aldim. o kadar. sonra esinin kullanilmamis bezlerini baska bir hasta yakini kadina verdi. servis boyle kadinlarla dolu. hasta eslerine bakiyorlar. hepsinin elinde yasin var. surekli dualar edip, kuran okuyorlar. arada sigara icmeye cikiyorlar. serviste yatan yasli kadinlarin ise yaninda kizlari kaliyor. cunku ogullar hicbir zaman orada olmamak uzere dogmuslardir. veya ne bileyim iste.
normalde cok bitchlesmeye yatkin olmama ragmen bizim serviste hemsirelerle kavgali olmayan tek kadin doktor benim. salak bir sempati halindeyim tum serviste. kidemli asistanimin gozunde caliskan, geyik asistanlarin gozunde eglenceli ve komik, hastalarin gozunde kibar ve ozverili. kendi gozumde? bilemiyorum.
iyilik yapmanin katiksiz bir gonul ferahlatma hali varmis. bir yanim tus'a calisamadigi ve psikiyatri kazanamayacagi icin endiseli. oteki yanim, hayatinda ilk defa kendini ise yarar hissediyor. doktor olmak garip bir sey. hematoloji servisinde olmaksa baska bir deneyim. tum o karmasik insan vucuduna ait bilgiler bir yana, insanlik ve insan olmak guzel sey. [yine de tabi ki avusturya ormanlarinda bir sincap olmayi isterdim galiba]
bana is verilmesini seviyorum. demir gibi, isledikce isildiyorum. insanlara karsi nazik, sabirli ve dusunceli oluyorum. kalbim daha ferah, bunu soylemistim. is yapmadigimda, durdugumda, kalbim de duruyor. beynim duruyor. durmayi sevmiyorum. hareket etmeliyim ki aci uzerimde birikmesin. ne guzel demisler bu sozu de.
gecen gun nobetciyken yanima bir temizlik personeli oturdu. ben hastalarin dosyalarini duzeltirken bilgisayarda, o da yan bilgisayarda bir seylerle ugrasiyordu. kendi kendine konusmaya basladi birden. ama aslinda ona soru sormami bekliyordu. ben istedigi firsati ona vermeyip de soru sormayinca [cunku hala bir yanim yabani] dayanamayip kendisi anlatti:
- benim bir radyom var da
- hadi ya
- evet... eski plaklari falan topluyorum.
- evde de plakcalarin mi var yani?
- yok. mp3 formatinda, tum eski sarkilari ve plaklari topluyorum. sevenlerimle radyomda paylasiyorum. 20 kisi falan dinliyor gunde.
- kim caliyor peki su an sarkilari?
- otomatik caliyor. ben liste yapiyorum onu caliyor yani. ama arada istek sarki yapiyorlar, ben de isteyken kontrol ediyorum. onlari da ekliyorum calma listesine. bir ara baska djler de aldim radyoma. bak ben arabesk ve nostalji muzik calarim. bu adamlar geldi, caldiklari sarkilar arabeskle alakali bile degil. ustelik dinleyici kaybettim. o zamandan beri kendim yapmaya karar verdim. tek dj benim. dj ozgur.
- kendi kurdugun bir isi baskalarina emanet etmek zor tabi..
- zor ya. bak, nerden girmisler. hollanda.
- cok turk var orda. kesin onlar girmistir.
- evet evet. avustralya'dan ve almanya'dan da cok dinleyenler oluyor.
- adi ne radyonun? yarin bakayim bi.
- r a d y o a f e t
bundan onceki yillar boyunca favori cumlem: i hate y'all! oldugu icin su an hastanedeki halim garip geliyor. kendimi kasmiyorum, zorlamiyorum. o gulumseme suratima geliverip konuyor. birden. nobetciyken, utanmasam servisteki hastalarin hepsinin uzerini ortup iyi geceler diyecektim. utanmadigim ve onlari onemsedigim icin ise sabah hepsine teker teker gunaydin dedim gulumseyerek. geceniz nasil gecti, agriniz var miydi dedim.
bu sabah hastaneye geldigimde bir hastamin ex oldugu haberini aldim. sasirmadim, zaten dnr hastasiydi. sadece esinin o ozverili bakimi surekli gozumun onune geldi. basiniz sagolsun dedim. allah razi olsun dedi. oysa ben hicbir sey yapmamistim. o hasta kurtarilamayacak bir durumdaydi. ben sadece birkac gununde daha yer aldim. o kadar. sonra esinin kullanilmamis bezlerini baska bir hasta yakini kadina verdi. servis boyle kadinlarla dolu. hasta eslerine bakiyorlar. hepsinin elinde yasin var. surekli dualar edip, kuran okuyorlar. arada sigara icmeye cikiyorlar. serviste yatan yasli kadinlarin ise yaninda kizlari kaliyor. cunku ogullar hicbir zaman orada olmamak uzere dogmuslardir. veya ne bileyim iste.
normalde cok bitchlesmeye yatkin olmama ragmen bizim serviste hemsirelerle kavgali olmayan tek kadin doktor benim. salak bir sempati halindeyim tum serviste. kidemli asistanimin gozunde caliskan, geyik asistanlarin gozunde eglenceli ve komik, hastalarin gozunde kibar ve ozverili. kendi gozumde? bilemiyorum.
iyilik yapmanin katiksiz bir gonul ferahlatma hali varmis. bir yanim tus'a calisamadigi ve psikiyatri kazanamayacagi icin endiseli. oteki yanim, hayatinda ilk defa kendini ise yarar hissediyor. doktor olmak garip bir sey. hematoloji servisinde olmaksa baska bir deneyim. tum o karmasik insan vucuduna ait bilgiler bir yana, insanlik ve insan olmak guzel sey. [yine de tabi ki avusturya ormanlarinda bir sincap olmayi isterdim galiba]
bana is verilmesini seviyorum. demir gibi, isledikce isildiyorum. insanlara karsi nazik, sabirli ve dusunceli oluyorum. kalbim daha ferah, bunu soylemistim. is yapmadigimda, durdugumda, kalbim de duruyor. beynim duruyor. durmayi sevmiyorum. hareket etmeliyim ki aci uzerimde birikmesin. ne guzel demisler bu sozu de.
gecen gun nobetciyken yanima bir temizlik personeli oturdu. ben hastalarin dosyalarini duzeltirken bilgisayarda, o da yan bilgisayarda bir seylerle ugrasiyordu. kendi kendine konusmaya basladi birden. ama aslinda ona soru sormami bekliyordu. ben istedigi firsati ona vermeyip de soru sormayinca [cunku hala bir yanim yabani] dayanamayip kendisi anlatti:
- benim bir radyom var da
- hadi ya
- evet... eski plaklari falan topluyorum.
- evde de plakcalarin mi var yani?
- yok. mp3 formatinda, tum eski sarkilari ve plaklari topluyorum. sevenlerimle radyomda paylasiyorum. 20 kisi falan dinliyor gunde.
- kim caliyor peki su an sarkilari?
- otomatik caliyor. ben liste yapiyorum onu caliyor yani. ama arada istek sarki yapiyorlar, ben de isteyken kontrol ediyorum. onlari da ekliyorum calma listesine. bir ara baska djler de aldim radyoma. bak ben arabesk ve nostalji muzik calarim. bu adamlar geldi, caldiklari sarkilar arabeskle alakali bile degil. ustelik dinleyici kaybettim. o zamandan beri kendim yapmaya karar verdim. tek dj benim. dj ozgur.
- kendi kurdugun bir isi baskalarina emanet etmek zor tabi..
- zor ya. bak, nerden girmisler. hollanda.
- cok turk var orda. kesin onlar girmistir.
- evet evet. avustralya'dan ve almanya'dan da cok dinleyenler oluyor.
- adi ne radyonun? yarin bakayim bi.
- r a d y o a f e t
Subscribe to:
Comments (Atom)