27.4.13

it feels like none of this is real 
i'll pretend that my heart and my head are well 
but if the blood pumping through my veins could freeze, 
like a river in toronto, 
then i'd bleed please, 
you said i made you feel warm, said i made you feel warm inside


24.4.13

full life vs. dull life

sevgili d,
yine yılın bitmeyen zamanlarındayım. zamanın inanılmaz bir hızla geçtiği, ama o an içerisinde olabildiğince yoğun ve ağır olabildiği şu tezat, heyhat!
insanı şaşırtan ve sorgulatan, şu basamakların hiç bitmezliği.
bak işte, yine buradayım. yıllar önce olduğum yerde. o andaki gibi, çaresiz ve bilmiyorum ne yapacağımı.
önümde kupalar dolusu kahvem, gözümde haftalardır biriken uykum,
fark şu: saçlarım bu sefer kürek kemiklerime değiyor.
olan bu: dişlerim yine durmuyor.
ağzımla tutabildiğim her yerini kemiriyorum hayatımın,
heyecanlarımın, mutsuzluklarımın, mutluluklarımın, hayallerimin,
ben kendi kendimin intihar bombacısıyım.
şu an elimden gelen tek şey, zamanın geçip gitmesine izin vermek.
hakkını vererek geçip gitmesine izin vermek ama.
böylece kendime olan saygıma uygun davranırım.
bak, pişman olmam gibi bilmiş bir cümle kurmuyorum bile.
çünkü insanın geçmişe baktığında gördüğü tek şey pişmanlıktır.
gelecek ise endişe, midedeki bulantı hissi, çünkü bilinmez.

16.4.13

2. kez oldu.
bana ne olduğunu hatırlamıyorum.
ama ne olduğunu gayet iyi biliyorum.
ne hissettiğimi.
sanki, o sırada telefonun diğer ucunda değil de,
tam karşımda,
hatta tam karşımda da değil,
toros dağları'na tırmanan bir yolda, sürücü koltuğunda
gibiydin.
ben küçüktüm. benim gözlerim ıslaktı. ben korkuyorum.
tanrım, ben o an o kadar korkuyordum ki -aklım çıktı.
o aralığı hatırlamıyorum.
o aralıkta kim olduğumu bilmiyorum.
ama ne olduğunu gayet iyi biliyorum.
içimdeki o küçük kızın deliler gibi korktuğunu
ve cümlelere nokta koymaksızın devam ettiğini biliyorum.
cümleleri peşi sıra havaya bırakıp, nefes almadan konuştuğunu biliyorum.
o aralıkta ben nerede olduğumu bilmiyorum.
sadece bir şeyler oluyor ve izliyorum.
içimdeki bir türlü patlayamamış öfkenin,
nasıl da canlanıp,
küçük bir kız olarak dile geldiğini izliyorum.
ama duvara konuşuyor adeta, anlamıyorsun, anlamıyorsun,
duvardan farkın var: sesim sana çarpıp geri dönemiyor. yutuyorsun. öldürüyorsun.
sen, beni öldürüyorsun.
sen, beni delirtiyorsun.
sen, asıl sen, beni öldürüyorsun.
sen, benden nefret ediyorsun.
sen, benim düşmanımsın.
sen, beni anlamıyorsun.
sen, beni istemiyorsun.
sen, beni affetmiyorsun.
sen, beni tehdit ediyorsun.
sen, sanki yaptığın büyük bir erdemmiş gibi davranıyorsun, sonra bu erdeme de bir kılıf uyduruyorsun:
ebeveynlik.
ne ala!

sonra beni delirtiyorsun.
sonra aklım çıkıyor.
sonra içime küçük bir kız çocukluğum kaçıyor.
sonra beni korkutuyorsun.
sonra beni öldürüyorsun.
sonra seni öldürmek istiyorum.

1.4.13

kendimi kelimelere ve hecelere bölmek istiyorum.

kafamı alıp, şu kenara koymak, aynı annen gibi, rahatlamak, ve boşaltmak, dilimden dökülenlerden korkmamak, gözlerimden artık yaş dökmemek, elimden akıp gidenin sadece su olmasını istemek, belki yarın değil daha da erkenden yanına gelmek, hiç ölmemek, ama her gün doğmak, doğmadığında doğurmak, dişlerine tekrar tekrar aşık olmak, zamana karşı koymak, aramızdaki zaman farkına kafa tutmak, araya girmiş tüm insanları unutmak ve unutturmak, en büyük isteğim: ah unutturmak!, en büyük lanetim: ah unutmamak, durmamak, ama durdurmak, dans etmek, bazen delirmek, çoğu an büyümek, ama asla ayaklarımı yere bağlamamak, hayal gücümü bulutlara dokundurmak, ayaklarımı sallamamak, yere asla basmamak, bazen uyumak ama her uyandığında yanımda seni bulmak,
istiyorum