bazen, nasıl öleceğime o kadar odaklanırdım ki yaşadığımı fark edemezdim, bazen sadece noktalarla aram iyi olmadığı ve zaten yıllarımı beklemekle geçirdiğim için, hiç durmadan konuşurdum, bazen bir yere giderdim ve sokaklarından tanıdığım hiçbir yüz çıkmazdı, ben de korkmazdım oralarda, oralar evim olurdu, ve bazen sadece yalnız kalmak için uyurdum ama bazen de yalnızlığımdan kaçmak için, ama her şekilde de huzuru arardım.
30.1.12
bir kere ölmem gerekiyorsa bu, bileklerimden kesilerek öldürülmek olmamalıydı, ellerimi çok kullanırım ben, bir şey anlatırken mesela, uyuşturucu kullanmıyorum tiyatroda oynamıyorum hayır, ama insanlar tarafından tamamen anlaşılabileceğimi sanmadığım için, olsa gerek, ellerimi de konuşmaya katarak bir kapı daha açıyorum karşımdakilere, mimiklerimi, ama asla kakülümden vazgeçmem mesela, çünkü o olmayınca suratım kabak gibi ortaya çıkıyor ve savunmasız hale geçiyorum anlatabiliyor muyum, o an suratım ne hissetse karşımdaki okuyabiliyor, yo hayır, asla kakülümden vazgeçmem, insanlar gerekeninden fazlasını kaldırabilir mi ki onlara daha fazlasını verelim, hiç canım, neyse, bir de mesela bir olayı anlatırken kendime dair, araya yorumlar serpiştirerek anlatırım, asla en temel haliyle bilemezsiniz hikayeyi, her hareketim arkasından yatan şeyi söylerim birkaç cümle de olsa, neden, yanlış anlaşılmaktan ödüm kopar çünkü, bir kapalı mekanlarda kalmaktan bir de yanlış anlaşılmaktan korkarım, çünkü boş yere yargılanmak istemem, yoksa eleştiri ve yargıyı da severim, tabi bu kendini açıklayarak olayları anlatma özelliğimi bir bakmışım yakın arkadaşlarımın yanında da yapmışım, sonra bir öğlen p. dedi ki bunu neden yapıyorsun seni tanımıyor muyuz, o anda farkına vardım, ben neye sahip olduğumun farkında değildim, gerçekten iyi arkadaşlarım vardı, sarılmalarının yetişmeyeceği yere cümleleri koşardı, hay bin kunduz, ne kadar farkında değiliz bazen
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment