12.8.11

uzandığım en büyük deniz sensin

kolların beni bırakamasın,

babamın yapmadığı kadar

sarsın, sakın sıkmasın

izlerin menekşe renginde

baktığında altını görebildiğim tenim

artık senindir.



uyandığım en büyük yalan sensin

uçların beni uyandırmasın,

annemin yapamadığı kadar

inandırsın, sakın kandırmasın

bilincim tuhaf bir sis eşliğinde

geçmiş dediğin kopuk kopuk parçalar oldu aklımda

artık senindir.

5.8.11

psikanalizi terapötik ve teorik olarak iki ayrı boyutta ele alırsak; terapötik boyut özgürlük yoksunu bir toplumda uygulanabilecekken, teorik psikanaliz dünyayı özgürce eleştirebilmektedir. bu ayrımda freud, psikanalizi şöyle tanımlamıştır: kendisini bir terapi olarak zorunlu kılan özgürlüksüz bir toplumun teorisi.
yani psikanalizi tam anlamıyla, ancak sağlıklı bireylerin olduğu bir toplumda uygulayabilirsiniz ama aslında tam tersi toplumun ihtiyacı vardır psikanalize.
bu çıkmazı, freud'un bizzat kendisi de dillendirdiğine göre, yıllarca "ne olacaksın?" diyen büyüklerime "psikanalist" dediğimde neden güldüklerini anlıyorum. ve iyi geceler diliyorum.

4.8.11

insanlar birbirlerine yıllarını veriyor demek çok brutal. daha doğrusu, birbirleriyle yıllarını geçiriyorlar. ortada emek var çünkü bunun hakkı yensin istemem. ve o yıllar birikip de bir noktaya geldiğinde, yol arkadaşlıklarının bitmesi gerekiyor. elbet bir ayrılık üzerinde asla eşit hak olmuyor. birisi, bunu daha çok istiyor. birisi, acıyı göze alıp devam edebilecekken, öteki, dur diyor. sonra yıllar, artık birbirinden ayrı geçirilmek üzere akıyor. oysa, bunun en başında, güzel günler vardı. güneş dişleri parlatırdı ve de gözleri.. inanç vardı. gelecek günlere. sevgi vardı. oysa en sonunda, alınan kararların sevgiyle uzaktan yakından alakası yoktur. sevgi biter. sevgi böyle bir şeydir. inanırım. hissettim. gördüm. yaşadım. bitirdim. bitirdiler. bununla sorunum yok. belki eskiden vardı ama artık bunu da kabullendim: sevgi, bitiyordu. peki tüm bu biten sevgiler, onlar, nereye gidiyordu? birisi bunu açıklamalı. entropi diye bir şey öğrendim nihayetinde. bir yerlerde bir şeye dönüşmüş olmalı. o bakıştaki, cümlelerdeki, dokunuştaki, öpüşteki, o en yüce şey, sevgi, nereye gidiyordu bitince?

buna en çok da kendimi düşünce şaşırıyorum. hayatımda olan, beni mutlu eden ve sevebilmeyi istediğim bir erkek var. bir zamanlar severdim ve o farkımda değildi. şimdiyse karşılıklı bakıyoruz birbirimize. dinliyoruz birbirimizi. konuşuyoruz. ağlıyorum omzunda. onun yüzüne her baktığımda, keşke onu bundan 4 sene önceki gibi sevebilsem diyorum. 4 sene önce benim için ne anlamlar taşıyan bu insan, şu anda iyi bir dost. daha fazlasını yapamıyorum. ama en iyi de ben biliyorum, bir zamanlar onu nas-sıl sevdiğimi. şimdi nice çabalasam, nice erkekle hayalkırıklığına uğrayıp da yine ona gelsem.. olmuyor. sevemiyorum.
peki ama o günlerden bugünlere ne değişti? biten sevgiler nereye gidiyor tanrı aşkına?

"- bazen birine aşık olmak istersin ve çevrendeki birine aşık olursun ancak içten içe bilirsin o senin istediğin adam değildir ama oyuna devam edersin ve sonra aniden bırakırsın. bu iki şey bence bizim tamamen post-maymun olduğumuzu kanıtlıyor. inanılmaz bir alışma yeteneğimiz var ve bu çok korkunç."

inanılmaz bir alışma yeteneğim var ve bu çok korkunç.