22.1.20

topuklarimi kicima vura vura kactim isten ve yine buraya geldim. bu donguden nefret ediyorum. isimi sevmiyorum. istedigim alanda calisirsam, daha insani kosullarda calisirsam, almanya'da yasarsam isimi severim sanmistim ama olmadi. gercekten zorlaniyorum tutunmakta. buraya her geldigimde duygularim iyice karmasiklasiyor: neden gitmek zorunda kaldigimin ofkesi, buraya duydugum ozlem, buradaki insanlara ve adaletsizlige duydugum ofke, burada hissettigim "tanidiklik" ve "yuva" duygusu.. en nihayetinde bunlar toplanip, donus gunumde havalimaninin pasaport kontrolunde kocaman bir yumru olusturuyor bogazimda ve gozyaslarima hakim olamiyorum. ucak yolculuguyla hic problemi olmayan bir insanken artik bir ilac veya icki ile sakinlesmem gerekiyor, yoksa koltuklarin arasina sikismis bacaklarimda biriken kinetik enerjiyi durduramiyorum. havada patlamamdan korkuyorum.
tum bunlarin yani sira her geldigimde daha da yaslanmis ve yalnizlasmis gorunen ailem, biraz daha cirkinlesen sehir hayati, calisma hayatlarindan surekli sikayet eden arkadaslarim, daha cok ucurum olusturan ekonomik sartlar.. hicbir sey kolay degildi bence. ne burada ne de orada olmak.
orada olmak icin cesaret ettigim icin seviniyorum. ama sonuctan yine de memnun oldugum soylenemez.
isimi ne zaman sevecegim? 
isimi sevmemek beni ne zaman rahatsiz etmeyecek?
calisma hayatina girdigimden beri bir hayal kirikligi oldu doktor olmak. ona ya cok anlam yukleyip, kendimden gercek ustu beklentilere giriyorum: insanlarin hayatini degistirecek adimlar atmak, isinde cok basarili olmak gibi
ya da tam tersine "aman ya is bu, para kazanmak icin bir arac" diyip onu hafife aliyorum ve sikinin ucuyla is yapan birisiymis gibi hissediyorum.
su an yazarken fark ettim ki sanki "is"i hafife almanin sonucunda daha az kotu sey oluyor, onu yapmak daha mantiklisi.
yani ne var, hastaneyi mi kurtaracaksin?

isini yap gec, icine sinsin, o kafi.

ama iste o da icime sinmiyor.