17.5.14
8.5.14
annem, babam, anneannemleyiz. babam sacmasapan hareketler yapip beni guldurmeye calisiyor, kameraman bir arkadasini cagirmis eve. o cekim yapiyor. "kameraya bak kizim! [bakmiyor] hadi op beni kizim! [yanagini yaliyor]" annemin saci 90'larin utanc dolu sac modelinden. babamin saclarinda hic beyaz yok. anneannemin gozlerinde surme var. saclarina kina yakmis. uzaklara bakiyor. goz goze geldiginde ise korkunc bakiyor. mutsuz. inanilmaz mutsuz. oldugu yerde aci cekiyor. gozlerindeki surme onu daha da yabancilastirip, vahsilestiyor. beni kucagina aliyor. beni sevdigini bilmesem, o an benden nefret ediyor derim. beni tutuyor, yabanci bir cisim gibi degil. sahip cikarak. ama gozleri uzaga bakiyor. yasama arzusunu kaybetmis halde, gozlerinden mutsuzluk akiyor.
annem simdi, 2. yas gunu kasedimi izlerken agliyor. "ona hep niye mutsuzsun diye kizardim. haline sukret, bak sagliklisin derdim. ama nasil aci cekiyormus" diyor. ben ise anneannemin bakislarini biliyorum. anneannemin hayatta oldugu zamanlarin aksine, onu sonradan anliyorum.
23 yasindayken anneannemi taniyorum.
23 yasindayken anneannemi taniyorum.
no one belongs here more than miranda.
This pain, this dying, this is just normal. This is how life is. In fact, I realize, there never was an earthquake. Life is just this way, broken, and I am crazy for dreaming something else.
Subscribe to:
Comments (Atom)